Evimi değiştirdikten sonra ulaşımımı hemen hemen her yere bisikletimle sağlamaya başladım. Avrupa yakasında otururken de deniyordum ama haftadaki sıklığı oldukça düşük oluyordu. Şimdi ise aşırı bir yağmur olmadığı sürece havanın soğukluğuna çok takılmadan sürekli bisikletime atlayıp yola çıkıyorum. Markete, manava, arkadaşlarımla kahve içmeye, sahile, akşam yemeklerine, her gün iş yerine ve aklınıza gelebilecek her iş için her yere bisikletimle gidiyorum. Ara sıra yolda tanıdıklara denk geliyorum.
Pantolonla, kazakla, çapraz taktığın çantanla bisiklet tepesinde ne işin var diyorlar.
Cycle Chic diyorum.

Bisiklete sadece taytla, formayla, yağmurlukla falan binileceğini sanıyorsanız, büyük bir yanılgı içindesiniz. Hayatın içine
entegre biçimde şehrin sokaklarında bisikletinizle dolaşırken, bulunduğunuz şehrin dokusuna uygun olmanızda hiçbir sakınca yok. O gün veya akşam dışarı çıkarken ne giyecekseniz, aynı şeylerle bisiklete de binebilirsiniz. Terlemekten mi çekiniyorsunuz? Yedek bir tişört ve deodorant işi çözer. Atın çantanıza dursun. Hem zaten bisikleti ulaşım için kullanacaksanız, hız yapmanıza da gerek yok. Dik bir yokuş mu geldi? İnin bisikletten, öyle devam edin. Bisiklet olmasa da o yoldan devam etmeyecek miydiniz zaten? Kendinizi yormadan da gidebilirsiniz. Aynılaşmaktan korkan, etrafınızdakilerden bir farkınız kalmamasından rahatsız olan biriyseniz, bisiklet zaten tam size göre. Bir yere bisikletle giriş yapmak kadar eğlenceli ve hatta havalı bir şey yok. Herkes size bakıyor. Hele bir de güzel bir bisikletiniz varsa, sırf nereden aldığınızı sormak için bile olsa sizinle tanışmaya gelen insanlar oluyor. Bu insanlarla hiç beklenmedik ortak noktalara sahip olabiliyorsunuz ve sohbet sohbeti açarken zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorsunuz. Bisikletin başlı başına yarattığı bu sempati, sosyalleşmenize de yardımcı oluyor.
Elbette her şehirde veya o şehirlerin her bölgesinde bu şekilde bisikletle dolaşmanız mümkün olmayacaktır ama mümkün mertebe hem kendinize hem de bisikletinize şans vermenizde fayda var. Kişileri bisiklete özendirmek ve bisiklet kültürü için farkındalık yaratmak istiyorsak, işe önce kendimizden başlamalıyız.

Kopenhag'da bulunduğum dönemde bu anlattıklarımı gözlemleme şansım olmuştu. Buz gibi havaya aldırmadan birbirinden güzel kadın ve erkekler bisikletleriyle bir yerden bir yere gidiyorlardı. Günlük kıyafetleriyle bisiklet kullanıyorlardı. Oldukça özenmiştim. Oradaki bisiklet kullanımına dair yazıma
buradan ulaşabilirsiniz. Biraz araştırdıktan sonra
Cycle Chic akımının doğduğu şehrin Kopenhag olduğunu öğrendim. Hiç şaşırmadım. Görünümüne özen gösteriyor olmak, bisikletten uzak kalmak anlamına gelmiyor. Güzel güzel giyinerek de bisiklet kullanabilirsiniz. Bisikletiniz sizin tarzınızı ve karakterinizi yansıtabilir. Hatta sizi tamamlayabilir. Önemli olan buna ne kadar hevesli olduğunuz. Daha detaylı bilgi için Cycle Chic
manifestosunu okumanızı tavsiye ediyorum.
Şimdilerde dünya çapından bir sürü fotoğraf eklenerek derlenen ve
kitap haline de getirilmiş olan akımın tohumları, 2007 yılında
Mikael Colville-Anderson tarafından Kopenhag'da atıldı. Çektiği fotoğrafları yayınladığı
sitesi sayesinde, şık bir şekilde bisiklete binen insanları dünyanın geri kalanıyla tanıştırmayı başardı.
Instagram hesabında yayınladığı fotoğrafları takip etmenizi şiddetle öneriyorum. Akım sadece bisiklete günlük kıyafetlerle binme üzerine temellendirilmiş durumda değil. Bisikletli olmanın ve bisiklete şehir hayatının ortasında yer açmanın da mücadelesini veriyor.

Bisiklet kültürü, hayatın kendisinden uzakta ütopik bir şey değildir. Türkiye'de her ne kadar aksi düşünülse de, bisiklete binmek gayet normal bir şeydir. Yeniliklerini sürekli geriden takip ettiğimiz Batı'nın sunduğu belki de en masum şey, bisikletle hayata karışabiliyor olma durumudur. Buna özenebilirsiniz. Bunu yapmak isteyebilirsiniz. Taklit edebilirsiniz. Hiçbir sakıncası yok. Bisikletinizin ne olduğuna, nasıl gözüktüğüne falan çok takılmayın,
bu kılıkla bisiklete mi binilirmiş,
bu kıyafetlerle bu bisiklet hiç olmadı falan diye kafanızda kurup durmayın. Kimin ne düşündüğü çok da umrunuzda olmasın. Siz sadece aldığınız keyfe ve kazandığınız vakte odaklanın. Trafik yok, hareket var, zaman kaybetmek yok, kurtulduğunuz kaloriler var.
Bu akımın sıkı bir takipçisi olan
ben, İstanbul'daki mücadeleme başladım. Farklı meslek gruplarından eviyle işi arasında bisikletiyle mekik dokuyan başka insanlara da denk geliyorum ve bisikletlerimizden inmeden ayak üstü sohbetler ediyoruz. Sıcak bir gülümsemenin ardından yolumuza devam ediyoruz. Umarım sizler de bu işe bir yerinden başlar ve bisiklete hem kendi hayatlarınızda yer verir, hem de başka hayatlara dokunmasına öncülük edersiniz.
Çok güzel bir yazı. Hem umutlarımın yeniden yeşermesine, hem de bisikletli ulaşımı tekrar gündeme almamı sağladı. Ama bu rada şehir içi bisiklet kullanımının olmazsa olmazlarından biri olan Güvenli Bisiklet Parkları talebimizi de burada yenilemeden geçemeyeceğim. http://tinyurl.com/guvenlibisikletparki Teşekkür ederim.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilHarika bir yazı, emeğinize sağlık 👍
YanıtlaSil