29 Aralık 2014 Pazartesi

Bisiklette Yükseltme Yapmak

Yeni bir bisiklet aldınız, bir süre kullandınız ve bir şeylerini değiştirmek mi istiyorsunuz? Ya da uzun süredir kullandığınız bisikletinizden artık garip garip sesler geliyor ve ona biraz para mı harcamak istiyorsunuz? Elinize toplu para geçene kadar yeni bir bisiklet alma şansınız yoksa, elinizdekinde belli başlı yükseltmeler yaparak bisikletinizin hem görünüşünde, hem performansında, hem de verdiği sürüş hissiyatında değişiklikler yapabilirsiniz.

Her ne kadar bir yol veya şehir bisikletinde sürüş hissiyatına en etkili ve direkt etkiyi yapan şeyler tekerlekler olsa da, onlara ayıracak bütçeniz olmaması durumunda değiştirebileceğiniz belli başlı başka şeyler de var. Bunlardan ilki, dış lastiklerinizdir. Lastiklerinizi kuru hava ve yağışlı havalarda kullanmak üzere iki farklı set halinde almanızda yarar var. Ancak, ikisine birden bütçe ayırmak istemezseniz, hemen hemen tüm lastik firmalarının sunduğu dört mevsimlik lastiklerden satın alabilirsiniz. Sürüş yaptığınız bölgenin yol yapısı, senede yaptığınız ortalama yol mesafesi ve sevdiğiniz sürüş tipine göre değişiklik gösteren dış lastikler, iyice incelenip karar verilmesi gereken detaylardır. Bir yol bisikleti için alacağınız lastikte aramanız gereken başlıca özellikler, sürtünme direncindeki düşüklük, yol tutuşundaki yüksek kabiliyet, hafif olmasıdır. Yüksek TPI derecesine sahip dış lastiklerin birçoğunda bu saydığım özellikleri birlikte bulmanız mümkün. Lastikteki basınç miktarı ve boyutundaki değişmeler, daha sert veya yumuşak bir sürüşe sahip olmanızda etkilidir. Vittoria, Veloflex, ve Continental gibi markaların dış lastikleri için kesenin ağzını biraz açmanızda hiçbir sakınca yok. Dış lastiklerinizden sonra iç lastiklerinizden söz edebiliriz. Onlarda da hafiflik önemlidir. Michelin Latex gibi daha zor patlayan ama daha ağır lastikler tercih edebilirsiniz. Ya da dış lastiğinizin patlak korumasına bağlı olarak daha kolay patlayabilen ama daha hafif lastikler de seçebilirsiniz. Seçim yaparken jant çemberlerinizin profilini hesaba katmanızda fayda var, zira iç lastiklerin sibop uzunlukları buna göre değişmektedir. Hafif iç ve dış lastikler tercih etmeniz, kaliteli lastikler olması halinde hem performansa olumlu etki eder hem de bisikleti bir nebze hafifletebilir. Eğer doğru hava basıncıyla kullanırsanız, önünüze çıkan her sivri maddede patlama riskleri de azalmış olur.

Bisikletinize yeni bir gidon alarak hem bisikletin üzerindeki duruşunuzda ufak tefek değişiklikler yapar, hem de yine bir parça ağırlıktan kurtulmuş olabilirsiniz. Ancak, bu ağırlık miktarı öyle çok büyük bir miktar olmayacaktır. Alüminyum gidonlar ile karbon gidonlar arasında sadece ağırlık değil, hissiyat anlamında da farklılıklar vardır. Karbon gidon, karbon malzemenin özelliğinden ötürü titreşim emmede biraz daha başarılıdır. Kaliteli karbon gidonlar, alüminyum olanlardan daha az esner ve bu da size ataklarda ve tırmanışlarda daha az esneme performansı olarak geri döner. Gidon alırken, reach ve drop mesafelerini göz önünde tutmanızda fayda var. Seçtiğiniz gidon tipinin reach olarak bilinen uzanış mesafesi de çok önemlidir. Diğer yandan, drop olarak geçen eğilme mesafesi de bisikletin üzerine ne kadar yatacağınıza karar veren ölçülerden biridir. Gidonu alt kısımlardan tutarken, bileklerinizin çok kıvrılmıyor olması gereklidir. Gidonun ayarlanış şekli, gidon boğazının da ölçüsüne bağlı olarak sizin duruşunuzu dikleştirebilir ve yataylaştırabilir. Eğer sırt veya omuz bölgesinde ağrılar yaşayan biriyseniz, gidon alırken kendi omuz genişliğinize uygun bir ölçü tercih etmeniz önemlidir. Aslında bunun haricinde de kendi omuz ölçünüze cuk oturan gidon seçmeniz mantıklı olur ama daha aero bir pozisyon kazanmak için daha dar bir gidon tercih edebilir veya sprint atarken daha iyi kontrol edebileceğiniz bir bisiklet için daha geniş bir gidon seçebilirsiniz. 


Ortanın biraz üstü veya direkt olarak üst seviye diye tanımladığımız bisikletler haricinde, yekpare bir biçimde mağazadan satın aldığınız bisikletlerin hemen hemen hepsinde orta veya ortanın altı seviye kalitede kablo ve teller kullanılır. Eğer bisikletinizi uzun soluklu ama çok da özenmeyerek kullanacaksanız, kablo ve tellerinizin yıpranması söz konusu olacaktır. Pas, kırılma, pislenme vb. sorunlar yaşamaya başladıktan sonra onları yenilemeniz gerektiğini anlayacaksınız. Bisikletin çok da önemli bir detayıymış gibi gözükmese de, hem performans hem de hissiyat açısından kaliteli tel ve kablo kullanımının yarattığı değişiklik oldukça önemlidir. Örneğin; vites ayarı sürekli bozulan bisikletlerdeki sorun, sadece arka aktarıcadan kaynaklanmıyor olabilir. Belki de kalitesiz bir tel kullandığınız için tel gerginliğiniz sürekli değişiyordur. Ya da, teli koruyan kablolar toz toprak biriktirmeye oldukça müsaittir ve hem frenleme hem de vites değiştirmede ayarsızlıklara sebep oluyordur. Bu tip şeyler, bisiklet kullanma keyfini azaltır ve ufak da olsa kafa meşgul eder. Yeni aldığınız bisikletinizdeki tel ve kablolardan bir süre faydalanıp, yıpranmaya başladıklarında kurtulmanızda fayda var. Bisikletinize para harcarken belirli yükseltmeler yapmayı kafanıza koyduysanız, tekerlek, vites parçaları, iç ve dış lastiklerin yanı sıra tel ve kablolara da özen gösteriyor olmalısınız. Kaliteli tel ve kablolar, kendini ilk kullanımdan itibaren belli edecektir. Paslanmayan teller, kabloların içinde bulunan ve tellerin kabloların içinden geçtiği noktalardaki sürtünmeyi azaltan bazı maddeler, kolay kırılmayı önleyici dış tabaka, koruyucu iç tabaka ve toz toprak girmesini engellesin diye pakette sunulan ufak tefek önlemler sayesinde bisikletinizde bir takım değişiklikler olduğunu hemen anlayacaksınızdır. Örneğin; fren yaparken fren kolunuzun daha da yumuşak bir his verdiğini hemen fark edeceksiniz. Ya da, eğer durduğu yerde çok büyük ısı farklılıkları olmamışsa, bisikletinizi koyduğunuz yerden iki ay sonra alıp bindiğinizde göreceksiniz ki vites ayarlarınız aynen duruyor. Biraz olsun paraya kıyıp aldığınız tel ve kablolar, vites geçişlerinizde bir nebze de olsa yumuşamayı, fark edilir derecede hızlanmayı ve arka aktarıcınızın verdiği tepkilerde keskinliği beraberinde getirecektir. Ayrıca, yeni nesil kablo ve teller eskiye nazaran daha hafifler. Jagwire markasının ürünlerine bir bakmanızda fayda var.


Bisikletinizle beraber gelen selede sizi rahatsız eden bir şeyler varsa, kendinize uygun genişlik ölçüsü bulunmayan bir sele kullanıyor olma ihtimaliniz bir hayli yüksek. Öne kayma, bir türlü tam ortaya oturamama, üreme organında uyuşma veya batma gibi şikayetleriniz varsa, selenizi değiştirmeniz gereklidir. Pelvis genişliğiniz, size kullanmanız gereken sele ölçüsüne dair fikir verecektir. Diğer yandan, selenin arka kısmının ne kadar destekleyici olduğu da önemlidir. Dümdüz bir sele ile arkası pelvisi biraz destekleyen selenin konforu arasında uzun sürüşlerde ortaya çıkacak cinsten farklılıklar oluşabilir. Ölçüyü ve şekli tutturduktan sonra iş biraz bütçenize kalıyor. Rayları ve kendisi karbon bir sele alırsanız, oldukça hafif bir sele almışsınız demektir. Ağırlık takıntınız çok yoksa, platformu karbon olmayan, sadece rayları karbon ve titanyum olan seleler de tercih edebilirsiniz. Bu ve bunun gibi pek çok kombinasyon var. Sele konusundaki en net ve doğru tercihi, sizi bisiklet üzerindeki duruş anlamında optimum düzeye taşıyan Bike Fit sayesinde yapabilirsiniz. Sonraki süreçte, bisiklet değişse bile selenizi değiştirmeye gerek kalmayacaktır. Kendinize uygun seleyi her kadroda kullanmaya devam edebilirsiniz.


Bisiklette hem ulaşabileceğiniz maksimum hızda, hem de yokuş performansında değişikliğe sebep olan detaylardan biri de rublenizde saklıdır. En büyük yaprağındaki diş sayısı ne kadar yükselirse, yokuşlarda dizlerinize gelen ağırlık da o kadar azalacaktır. En küçük yaprağındaki dişli sayısı ise ne kadar az olursa, aynakolunuz büyük yaprakta olduğu esnada ulaştığınız hız o kadar artacaktır. Burada önemli olan, sizin aynakolu en büyük yaprakta, rubleyi de en küçük yaprakta kaç kere kullanmak durumunda kalacağınızdır. Oranları 11-23 olan bir ruble ile tırmanmaya kalkarsanız dizlerinizi fazla yüklenirsiniz. 12-27 olan bir ruble ise dizlerinize iyi gelecektir. Bu oran meselesi biraz karışık esasında. Düz yolda ve tırmanışlardaki performansınızın, sadece rubledeki değil aynakol yapraklarınızdaki dişli sayısıyla da alakası bulunmaktadır. Ancak, yol bisikleti için benim tavsiyem 11-25 oranının altına düşmeden ruble tercihi yapmanız yönünde olur. Titanyum, çelik, alüminyum gibi malzeme seçenekleri, rublelerin fiyat ve ağırlıklarında belirleyici rol oynarlar. Ruble pahalılaşıyorsa, ya malzemesi daha uzun ömürlü hale geliyordur, ya da ağırlığı azalıyordur. En pahalı rubleler ise, bu iki özelliği birden barındıranlardır.

Bisikletinizde ilk bakışta fark edilir bir değişikliğe gitmek istiyorsanız. Gidon sargınızı da değiştirebilirsiniz. Standart sargınızın altına destek koyarak daha rahat yapabilir ya da direkt mantar destekli biraz daha yumuşak his veren yeni bir bant sarabilirsiniz. Profesyonel sporcuların en pahalı ve en hafif sargıyı kullandığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Alberto Contador, bazı etaplardan önce çift kat sarılmış gidon bandı kullanıyor desem sizin için yeterli olur sanırım. Sonuçta iki paket gidon sargısı harcadıktan sonra elleri ancak rahat eden bir bisiklet sporcusundan söz ediyoruz.

Bisikletinizin tüm donanımları sağlam ve kaliteli ama yine de sürüşte bir hantallık varsa ve yatırım yapmaya değer bir karbon kadroya sahipseniz, iyi bir tekerlek seti alarak işi çözebilirsiniz. Yazının başında da söylediğim gibi, akıcı bir tekerlek seti, bisikletinizi oldukça seri hale getirir ve sürüş hissiyatına doğrudan etki eder.


23 Aralık 2014 Salı

Shimano 105 5800 Vites Grubu

Yeni Orbea bisikletimi almaya karar verdiğimde, kısa vadede yapmak istediğim değişiklikler arasında vites grubunu Campagnolo yapmak vardı. Hem performansını, hem de dizaynını çok sevdiğim için vites grubunu değiştirmek istiyordum. Bisiklette Shimano 105 5800 vites grubu var. Daha önce 10'lu Shimano 105 kullanmış ve hiç sevmemiştim. 11'li sistemi denemek için bu bisiklet iyi bir fırsat oldu. Bisikletin fabrika çıkış halinde frenler ve aynakol haricinde 105 5800 serisine ait olmayan parça yoktu. Dolayısıyla size ağırlıklı olarak vites geçişlerinden söz edeceğim.

Oldum olası Shimano'nun vites kollarının dizaynını sevmem. Ellerim üzerinde hiç rahat etmez. Estetikten uzak ve kaba görünürler bana. Campagnolo'nun verdiği hissi asla vermezler. Ancak, bu yeni 5800 serisindeki vites geçişlerini oldukça beğendim. Yani, çirkin gözükseler de işlerini iyi yapıyorlar diyebilirim. Bir önceki 10'lu Shimano 105 serisi, Campagnolo'nun 10'lu Veloce setiyle denk tutuluyor, Veloce'nin bir adım gerisinde olduğu söyleniyordu. İki seti de kullanmış biri olarak, aynı fikirde olduğumu söyleyebilirim. 10'lu Campagnolo Veloce'nin vites geçişleri, 10'lu Shimano 105 serisinin vites geçişlerinden birazcık daha seriydi ve daha az problem yaratıyordu. Ancak, şimdi işler değişti.

Shimano 105 5800 serisinde verdiğiniz vites değiştirme komutu, bir önceki 10'lu seriye göre daha seri bir geri dönüş sağlıyor. Yük altındaki vites değiştirme performansında ise bir önceki 10'lu seri ile kıyaslandığında kendini geliştirmiş olsa da, Campagnolo Athena vites grubunda olduğundan daha kötü, ancak 10'lu Campagnolo Veloce ile hemen hemen aynı. 105 5800 serisinin vites geçişleri için Campagnolo'nun 11'li en düşük seti olan Athena ile kıyaslandığında kafa kafaya diyebilirim. Yeni serinin vites geçişlerini bu defa Veloce ile kıyaslayamıyorum zira 2015 model Veloce setler hala 10'lu olarak üretiliyor. Kısacası, malzeme kalitesi ve yük altındaki performans anlamında Athena'dan biraz geride kalan 105 5800, vites geçişlerinde onunla aynı seviyede. Üzerine basarak söylemem gereken bir şey var ki, o da Shimano 105 5800 serisi ile beraber gelen ruble ve zinciri en kısa zamanda değiştirmeyi düşündüğümdür, zira biraz ıslak kalması ile beraber malzemelerin üzerinde hemen pas tabakası oluşmaya başlıyor. Zincir baklalarının etrafı ve ruble dişlilerinde turuncu turuncu oluşmaya başlayan bu tabaka beni oldukça rahatsız ettiğinden, artık her sürüşten sonra ikisine birden detaylı temizlik yapıyor ve yeniden yağlıyorum. Veloce, Centaur veya Athena setlerinde bu tip problemlerle hiç karşılaşmadım. Kullanılan malzemelerin farklılıkları, bu tip detaylarda ortaya çıkıyor. Zaten genel olarak bakıldığında da, Campagnolo ürünleri daha az bakım isteyen, daha uzun ömürlü ürünlerdir. Şimdi tutup da Dura Ace seti örnek göstermek isteyebilirsiniz ama ben markaların birbirlerine denk ürünleri arasındaki kıyaslama ile bunu söylüyorum. Yoksa Dura Ace set çok bakım ister, kötü malzemedir vb. cümleler kuracak değilim elbette.

Eğer iyi bir bisiklet toplayacaksanız ve ekonomi yapmak istiyorsanız, 105 5800 serisinin vites kollarını ve arka aktarıcısını tercih etmenizde bir sakınca yok. Oradan kıstığınız parayı aynakol için harcayabilir, testlerde geçer not alan Ultegra 6800 serisine ait bir aynakol edinebilirsiniz. Yani, tamamen Ultegra 6800 serisi yerine, 105 5800 ve Ultegra 6800 karışımı bir set de toplayabilirsiniz. Performans anlamında sizi üzmez. Ben şu an aynen bu şekilde kullanıyorum ve şu bahsettiğim paslanma mevzusu haricinde bir şikayetim yok. Ruble ve zincir değiştirdikten sonra bir daha vites grubunda herhangi bir parçayı değiştireceğimi sanmıyorum. Campagnolo sete geçme düşüncemden de kısa vadede vazgeçtim. Belki bu seti eskittikten sonra Athena sete geçebilirim. Benim param belli, karışık kuruşuk işlere giremem diyorsanız da, Shimano 105 5800 serisi bir hobi kullanıcısına fazla fazla yetecek bir vites grubudur. Fiyat ve performans anlamında iyidir. Öyle ki, set ağır olmasına rağmen giriş seviyesi karbon bisikletlerin çoğu fabrika çıkışında bu setle birlikte gelmektedir. Bakımına dikkat etmeniz yeterli.

19 Aralık 2014 Cuma

Cycle Chic Nedir?

Evimi değiştirdikten sonra ulaşımımı hemen hemen her yere bisikletimle sağlamaya başladım. Avrupa yakasında otururken de deniyordum ama haftadaki sıklığı oldukça düşük oluyordu. Şimdi ise aşırı bir yağmur olmadığı sürece havanın soğukluğuna çok takılmadan sürekli bisikletime atlayıp yola çıkıyorum. Markete, manava, arkadaşlarımla kahve içmeye, sahile, akşam yemeklerine, her gün iş yerine ve aklınıza gelebilecek her iş için her yere bisikletimle gidiyorum. Ara sıra yolda tanıdıklara denk geliyorum. Pantolonla, kazakla, çapraz taktığın çantanla bisiklet tepesinde ne işin var diyorlar. Cycle Chic diyorum.

Cycle ChicBisiklete sadece taytla, formayla, yağmurlukla falan binileceğini sanıyorsanız, büyük bir yanılgı içindesiniz. Hayatın içine entegre biçimde şehrin sokaklarında bisikletinizle dolaşırken, bulunduğunuz şehrin dokusuna uygun olmanızda hiçbir sakınca yok. O gün veya akşam dışarı çıkarken ne giyecekseniz, aynı şeylerle bisiklete de binebilirsiniz. Terlemekten mi çekiniyorsunuz? Yedek bir tişört ve deodorant işi çözer. Atın çantanıza dursun. Hem zaten bisikleti ulaşım için kullanacaksanız, hız yapmanıza da gerek yok. Dik bir yokuş mu geldi? İnin bisikletten, öyle devam edin. Bisiklet olmasa da o yoldan devam etmeyecek miydiniz zaten? Kendinizi yormadan da gidebilirsiniz. Aynılaşmaktan korkan, etrafınızdakilerden bir farkınız kalmamasından rahatsız olan biriyseniz, bisiklet zaten tam size göre. Bir yere bisikletle giriş yapmak kadar eğlenceli ve hatta havalı bir şey yok. Herkes size bakıyor. Hele bir de güzel bir bisikletiniz varsa, sırf nereden aldığınızı sormak için bile olsa sizinle tanışmaya gelen insanlar oluyor. Bu insanlarla hiç beklenmedik ortak noktalara sahip olabiliyorsunuz ve sohbet sohbeti açarken zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorsunuz. Bisikletin başlı başına yarattığı bu sempati, sosyalleşmenize de yardımcı oluyor.

Elbette her şehirde veya o şehirlerin her bölgesinde bu şekilde bisikletle dolaşmanız mümkün olmayacaktır ama mümkün mertebe hem kendinize hem de bisikletinize şans vermenizde fayda var. Kişileri bisiklete özendirmek ve bisiklet kültürü için farkındalık yaratmak istiyorsak, işe önce kendimizden başlamalıyız.

Cycle Chic NedirKopenhag'da bulunduğum dönemde bu anlattıklarımı gözlemleme şansım olmuştu. Buz gibi havaya aldırmadan birbirinden güzel kadın ve erkekler bisikletleriyle bir yerden bir yere gidiyorlardı. Günlük kıyafetleriyle bisiklet kullanıyorlardı. Oldukça özenmiştim. Oradaki bisiklet kullanımına dair yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Biraz araştırdıktan sonra Cycle Chic akımının doğduğu şehrin Kopenhag olduğunu öğrendim. Hiç şaşırmadım. Görünümüne özen gösteriyor olmak, bisikletten uzak kalmak anlamına gelmiyor. Güzel güzel giyinerek de bisiklet kullanabilirsiniz. Bisikletiniz sizin tarzınızı ve karakterinizi yansıtabilir. Hatta sizi tamamlayabilir. Önemli olan buna ne kadar hevesli olduğunuz. Daha detaylı bilgi için Cycle Chic manifestosunu okumanızı tavsiye ediyorum. 

Şimdilerde dünya çapından bir sürü fotoğraf eklenerek derlenen ve kitap haline de getirilmiş olan akımın tohumları, 2007 yılında Mikael Colville-Anderson tarafından Kopenhag'da atıldı. Çektiği fotoğrafları yayınladığı sitesi sayesinde, şık bir şekilde bisiklete binen insanları dünyanın geri kalanıyla tanıştırmayı başardı. Instagram hesabında yayınladığı fotoğrafları takip etmenizi şiddetle öneriyorum. Akım sadece bisiklete günlük kıyafetlerle binme üzerine temellendirilmiş durumda değil. Bisikletli olmanın ve bisiklete şehir hayatının ortasında yer açmanın da mücadelesini veriyor.

Bisiklet kültürü, hayatın kendisinden uzakta ütopik bir şey değildir. Türkiye'de her ne kadar aksi düşünülse de, bisiklete binmek gayet normal bir şeydir. Yeniliklerini sürekli geriden takip ettiğimiz Batı'nın sunduğu belki de en masum şey, bisikletle hayata karışabiliyor olma durumudur. Buna özenebilirsiniz. Bunu yapmak isteyebilirsiniz. Taklit edebilirsiniz. Hiçbir sakıncası yok. Bisikletinizin ne olduğuna, nasıl gözüktüğüne falan çok takılmayın, bu kılıkla bisiklete mi binilirmişbu kıyafetlerle bu bisiklet hiç olmadı falan diye kafanızda kurup durmayın. Kimin ne düşündüğü çok da umrunuzda olmasın. Siz sadece aldığınız keyfe ve kazandığınız vakte odaklanın. Trafik yok, hareket var, zaman kaybetmek yok, kurtulduğunuz kaloriler var.

Bu akımın sıkı bir takipçisi olan ben, İstanbul'daki mücadeleme başladım. Farklı meslek gruplarından eviyle işi arasında bisikletiyle mekik dokuyan başka insanlara da denk geliyorum ve bisikletlerimizden inmeden ayak üstü sohbetler ediyoruz. Sıcak bir gülümsemenin ardından yolumuza devam ediyoruz. Umarım sizler de bu işe bir yerinden başlar ve bisiklete hem kendi hayatlarınızda yer verir, hem de başka hayatlara dokunmasına öncülük edersiniz.


11 Aralık 2014 Perşembe

Campagnolo Bullet Ultra 50 MM Jant Seti

Bundan yaklaşık bir yıl önce edindiğim Campagnolo 80. yıl özel serisine ait olan Super Record set ve Bullet Ultra 50 mm jantlar için inceleme yazısı yazmayı yeni akıl ettim. İncelemeye ise, grup set yerine bir bisikletin sürüş performansına ve hissine daha fazla etki ettiğini düşündüğüm tekerleklerden başlamak istedim. Dolayısıyla, bu yazıda Campagnolo firmasının 50mm profil genişliğine sahip olan Bullet Ultra modeli hakkındaki görüş ve tecrübelerimi paylaşacağım.

Öncelikle, 80. yıl özel serisine ait iki adet jant olduğunu belirtmem gerek. Biri Bora Ultra, diğeri ise Bullet Ultra. Bora Ultra, fren yüzeyi ve göbekleri de dahil olmak üzere tamamen karbon olan modelin ismi. Bu yüzden fiyatı daha yüksek. Bullet Ultra ise, fren yüzeyi ve göbeği alüminyum, profili karbon olan jant setinin ismi. Ancak, ikisinin de göbek mekanizmalarındaki teknoloji aynı. Yani, ikisi de CULT teknolojisine sahip ve içerideki sürtünmeye karşı dirençleri aynı. Yazının içinde yeri geldikçe bir kısmından bahsediyor olurum ama jant setinin tüm teknik özelliklerine buradan erişebilirsiniz.

Bulunduğum şehrin yollarının kalitesizliği, jantın tubular olması, hem yüksek profil, hem de karbon fren yüzeyi gibi iki önemli yeniliğe aynı anda geçmeme isteği ve 80. yıl setini aldığım esnadaki kilom için göbeklerini uygun bulmuyor oluşumdan ötürü, Bora Ultra jantları almak istemedim. Alsam çok da bir sorun yaşamazdım belki ama bu sefer de en üst noktadaki ürünü hep merak ediyor olma güzelliğinden mahrum kalacaktım. Bir seferde her şeyi tüketmek, çok tercih ettiğim bir şey değil. Her marka ve modelde belirtme gereği duyulmasa da, hemen hemen tüm jant setlerinin taşıyabileceği ağırlığın bir limiti vardır. Olmanız gereken ideal kilo ve maksimum kilo aralığı belirtilir. Bu tip hem pahada hem de kalitede üstlerde yer alan jantlar alırken, bu sayıları öğrenmenizde fayda var. Şu anki kilom 75 olduğundan, ne Bullet ne de Bora modelleri için herhangi bir risk sınırında değilim. Ancak, bundan bir yıl önce 85 civarında dolandığımdan, Bora modeli benim için çok da uygun bir tercih olmayacaktı. Her neyse, kilo konusunu çok uzatmaya gerek yok. Demem o ki, jant seti alırken kendinizi bilmek önemlidir. Arkadaşlarınızın bisikletlerine bakıp marka veya model yarışına girmek yerine, tam anlamıyla sizin ihtiyacınızı karşılayacak bir tercih yapmak çok daha yararlı ve erdemli bir tutum olacaktır. Örneğin; fazla kilolarınıza aldırış etmeden alacağınız göbekleri ve kendisi karbon bir jant seti, kısa sürede yıpranacak ve istediğiniz performansı size sağlamayacaktır. Bundan emin olabilirsiniz.

Bildiğimiz iç lastikli sisteme sahip Bullet modelinin oldukça sağlam olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hem İstanbul, hem Antalya, hem de Kemer'de pek çok farklı yol tipinde sürüş yapma imkanı buldum ve hiçbirinde beni yarı yolda bırakmadı. Ne bir akort ayarı istedi, ne de telleri herhangi bir sorun yarattı. Geç fark edip girmekten kurtulamadığım çukurlar ve mazgallar bile bu jantlara zarar vermeyi başaramadı. Bu model, hem karbon malzemenin sağlamlığı, hem de alüminyum çemberin darbe karbona ulaşmadan önce o darbeyi ilk karşılayan bölge olması sebebiyle oldukça güvenli ve sağlam bir jant seti haline gelmiş. Diğer yandan, alüminyum çember ile karbon profilin birleşimi yapılırken sergilenen ustalık, jantın ataklara cevap verme ve esnemezlikteki performansını oldukça üst seviyelere taşımış. Göbek ve tellerinin kalitesini de işin içine katınca, hemen hemen tüm Campagnolo ürünleri gibi bu jantlar da evladiyelik olmuş. Biraz itinalı kullanmanız durumunda çok uzun yıllar size hizmet edebilir. Özellikle, göbeklerinin bakımını yaparken Campagnolo'nun kendi gres yağını kullanmanızda fayda var. Şu yazının son paragrafında, teker setinizin ömrünü nasıl uzatabileceğinize dair bilgiye ulaşabilirsiniz.

Çifti 1590 gram ağırlığında ve 9/10/11 vites sistemleriyle uyumlu olan Bullet Ultra'yı diğer Bullet modellerinden ayıran şey, göbeğinde kullanılan malzemedir. Campagnolo'nun pek çok jant modelinde USB ve CULT teknolojisine dair bilgiler görebilirsiniz. USB sisteminde bilyeler seramik iken, CULT sisteminde onların yatakları seramiktir. Bullet Ultra'da hem USB hem de CULT teknolojilerine yer verilmiş. Dolayısıyla, sürtünme direnci daha az ve bu da onu daha akıcı bir jant haline getiriyor. Daha akıcı jant, hızınızı daha uzun süre korumanıza olanak verdiği gibi, hızlanmada da size belirli bir ölçüde yardımcı olur. Ayrıca, bisikleti kendi akışına bıraktığınızda diğer sıradan tekerleklere göre daha düşük bir karşı direnç hissediyorsunuz şeklinde de açıklanabilir. Yazının sonunda bu anlattıklarıma dair videolar bulacaksınız. Oradan daha detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz. Jant setinin aero olarak tasarlanmış telleri, patenti Campagnolo markasında olan G3 tekniği ile örülmüş. Bu sayede, jant profili ve tellerinin esnemesi minimize edilmeye çalışılmış ve bisiklete uyguladığınız güçte kayıp yaşamamanız hedeflenmiş. Bu teknoloji artık Campagnolo'nun hemen hemen tüm jantlarında kullanılıyor diyebilirim.

Göbekte kullanılan teknoloji haricinde, jantın performansını üst seviyeye taşıyan bir diğer detay da yüksek profildir. Yüksek profil sayesinde, jantın yakaladığı momentum çok daha uzun süre boyunca korunur. Bu profilin karbon olması ise, sizin o momentuma ulaşırken harcadığınız enerjide tasarruf yapmanız anlamına gelir, zira daha hafif bir malzemeyi hareket ettirmek için daha az enerji harcarsınız. Yüksek profil jantların kontrolünün çok zor olduğu yönünde şeyler duyabilirsiniz. Bunlara o kadar da aldırış etmenize gerek yok. Yandan esen rüzgarlarda gidon hakimiyetinize bir nebze daha dikkat göstermeniz yeterli. Sizin vücut ağırlığınıza da bağlı olarak, bu tip yan rüzgarlardaki savrulma dereceniz değişebilir. Ancak, öyle şehir efsanelerindeki gibi sizi üzerinden atacak kadar olmaz. Bu arada, yüksek profilli jantları övüp duruyorum diye en güzel jantlar böyle jantlardır falan gibi düşüncelere kapılmayın sakın. Yüksek profil jantlar, düz ve rüzgarın öyle çok olmadığı yollarda, daha düşük profile sahip jantlara göre daha avantajlıdır, çünkü temelde momentumu daha uzun süre korur. Triatlon sporcularının bu tip tekerlekleri tercih etme sebebi budur. Ama uzun ve yorucu tırmanışlar yapmayı planlıyorsanız, düşük profilli ve hafif jantlar sizin için daha iyi olacaktır.

Hangi sürüş tipine daha yatkınsınız? Daha çok nerelerde bisiklet süreceksiniz? Vücut tipiniz nasıl? Bu soruların cevabına göre yüksek veya alçak profil tercihi yapabilirsiniz. Ya da, Aytaç Biber gibi bir Bora One 35mm alıp, hem hafif, hem de çok yüksek olmayan bir profil tercih edebilirsiniz. Ben tırmanış seven biri değilim. Vücut tipim ise klasikçi tipine daha yakın. Çok hafif bisikletlerden de hoşlanmadığım için, bu jantlarla beraber 7300 gram olan bir bisiklet kullanıyorum ve kendimi güvende hissediyorum. Şehir içinde zaman zaman agresif ve sık fren yapmam gereken sürüşler gerçekleştirdiğim için, dayanıklı bir jant seti benim tarzıma daha uygun.

Jantları, yanlarında gönderilen özel taşıma çantalarından çıkardığınızda, sizi tükenmez kalemle işaretlenmiş minik kutucakların yer aldığı bir broşür karşılıyor. Jantların kalite kontrolünü yapan kişinin ıslak imzasının da yer aldığı bu broşür sayesinde, Campagnolo'nun işçilikteki titizliğine dair fikriniz oluyor. Tel başlarının boyutlarına uygun akort anahtarı ve yol bilgisayarlarının hız ölçeriyle kullanmanız için tele tutturulan minik mıknatısıyla birlikte gelen Bullet Ultra modeli, benim tüm ihtiyaçlarımı karşılayan, dengeli, sağlam, akıcılığı üst seviyede bir jant setidir. 50. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'ndaki görevim sırasında deneme şansı bulduğum profesyonel sporculara ait bisikletlerdeki jant setlerinin beni şaşırtmamasının sebebi, bu jantların sunduğu üst düzey kaliteye kendi jantlarımdan zaten aşina olmamdır.

Aktif Pedal ve Pedal Bisiklet aracılığı ile sahip olabileceğiniz Campagnolo jantlarını, Merlin Cycles ya da Wiggle gibi sitelerden de sipariş edebilirsiniz.

Bullet Ultra Jantlarımdan Gelen Göbek Sesi



CULT Teknolojisi



G3 Teknolojisi

10 Aralık 2014 Çarşamba

Nite Ize Handleband Telefon Tutacağı

Son bisikletimi iyiden iyiye ulaşım aracı olarak kullanmaya başladığımdan beri, farklı farklı ihtiyaçlarım doğmaya başladı. Bunlardan bir tanesi de telefonu bisiklete sabitlemek için gerekli olan aparat oldu. Aslında daha önce kullandığım bir aparat vardı ama sabitlemesi uzun sürüyordu. Dolayısıyla, daha kolay söküp takılabilen yeni bir aparat gerekti.

Yaklaşık iki haftadır kullandığım Nite Ize markasına ait Handleband, epey kuvvetli bir silikon türü kullanılarak imal edilmiş, montajı kolay bir telefon tutacağıdır. Gayet sert bir şekilde telefonunuzu tutuyor ve öyle çukurlara girdiğinizde sekme, yerinden oynama falan yapmıyor. Eliniz kolunuz çarpsa bile, telefonun o sıkı duran silikonlardan kurtulmasına imkan yok diyebilirim. Siyah ve beyaz renklerde satışa sunulan ürünün silikon bandının tutturulduğu alüminyum bölümler aynı zamanda şişe açacağı olarak da kullanılabiliyor. Aparat, ister yan ister düz bir şekilde bisikletinizin gidon veya gidon boğazı kısmına monte edilebiliyor. Hatta ince bir üst borunuz var ise, oraya bile sabitleyebilirsiniz. Ne kendi kendine bir kayma ne de yerinden oynama durumu söz konusu olmuyor. Yani, aparat hem sabitlediğiniz yere sıkıca sarılıyor, hem de üzerindeki telefonu tek seferde sabitlenen çift bantlı sistemi sayesinde sımsıkı tutuyor. Zaten takarken bir miktar güç uygulamanız gerekiyor. Bu işlem esnasında, ne denli sağlam bir şey kullandığınızı hemen anlıyorsunuz. Aparatın en güzel yanı, telefonu üzerinden almak istediğinizde bütün aparatı sökmenize gerek kalmıyor olması.

Nite Ize markası, aydınlatma, sabitleme ve güvenlik gibi konularda alternatif çözümler üreten bir Amerikan şirketi. Bisiklette kullanım için piyasaya sunduğu ürünleri denemeye değer gözüküyor. Özellikle aydınlatma ürünlerinden de edinmeyi düşünüyorum. Onları da kullandıktan sonra burada paylaşıyor olurum.

Ürün, Hepsiburada ve Troy Store mağazalarından satın alınabiliyor. Ürünlerle ilgili detaylı bilgi almak isterseniz, markanın Türkiye'deki temsilcisine soru sorabilirsiniz.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Orbea Avant M 30 S Yol Bisikleti

Ürün incelemeleri yaparken, genellikle o ürünü yanıma koyar, ona baka baka yazarım. Atladığım bir yer olmasın diye her an gözümün önünde tutarım. Dokunurum, sağıyla soluyla oynarım ve her yerini kurcalarım iyice odaklanmak için. Şayet masaya sığmayacak bir şey ise, bu sefer de yanımda veya karşımda olur.

Şu an gidonu omzumun hemen yanında olan ve ön lastiği neredeyse dizime sürtecek kadar bana yakın duran yeni yol bisikletime bakıyorum. Pembe renkte ve kare şeklindeki halının üzerinde, kitaplığımın karşısında ve benim tam yanımda duruyor. Daha önce, karbon yol bisikleti tercihlerimi oldukça sert kadrolardan yana kullanmıştım. Belimdeki problem nedeniyle, uzun sürüşlerde iyiden iyiye sorun olmaya başlayan sert sürüş hissinden biraz uzaklaşmak istediğimden, bu sefer tercihimi biraz daha yumuşak bir sürüş hissi veren bisikletten yana kullandım. Endurance olarak geçen bu tipteki yol bisikletlerinde, kullanılan karbon malzemenin örüm ve üretim tekniğindeki farklılık, iki tekerlek arasındaki mesafenin biraz daha açılması ve diğer yol bisikletlerine kıyasla biraz daha uzun olan alın borusu sebebiyle, sürüş hissi oldukça farklıdır ve titreşim emmede daha başarılıdırlar. Bu tip bisikletler, artık hemen hemen her markanın ürettiği modeller haline geldi. Orbea da bu markalardan biri. Avant modellerinin çoğunda, az önce saydığım özellikleri gözeterek daha konforlu bir sürüş sağlamayı hedeflemişler. Gerçi konforlu kelimesi yol bisikleti için biraz iddialı olur. Neticede bu bir yol bisikleti ve rahat bir duruş pozisyonu yok. Ancak, daha ilk sürüşten itibaren duruşumda inanılmaz bir rahatlama olduğundan, benim için doğru kelime konfor. Çünkü daha dik durabiliyorum ve yoldaki sarsıntıları daha az hissediyorum.

Benim tercih ettiğim model, Avant M30 S olarak geçiyor. Sele borusu, maşası ve kadronun kendisi tamamen karbon. Strava'nın şu meşhur Granfondo kapışmaları için ideal bir bisikletim oldu diyebilirim. Genellikle uzun performans turlarında ve şehir içinde ulaşım amaçlı kullanmak için bu modeli tercih ettim. Yaşadığınız şehrin asfalt yolları tıpkı İstanbul'da olanlar gibi yamalı veya çukurlarla doluysa, bu bisiklet tam size göre. Hele yol bisikletinde yeniyseniz veya alacağınız ilk karbon bisikleti arıyorsanız, bu bisikleti kesinlikle önerebilirim. Hemen hemen tüm orta seviyedeki yol bisikletlerinde olduğu gibi, Orbea da bu bisikleti son kullanıcıya daha ekonomik fiyatlarla buluşturma adına donanımda ufak tefek değişiklikler yapmış. Vites grubu olarak Shimano 105 5800 kullanılmış. Yani, 11'li sistemde işleyen Shimano 105 takılı bir bisikletiniz olacak. Ancak, aynakol ve frenlerde FSA markasının Gossamer ürünlerini tercih etmişler. Burada amaç, bisikletin fiyatını biraz daha aşağı çekerek, kişinin karbon bisiklet deneyimini yaşamasına olanak sağlamak olsa gerek. Kaliteden ödün vermeden bunu başarmış oluyorlar. Aynı stratejiyi başka bisiklet markalarında da aynı veya farklı parçalarda görebilirsiniz. Örneğin; Specialized markasının Orbea Avant ile aynı sürüş tecrübesini yaşatan ve muadili sayılabilecek şu Roubaix modelinde, vites grubu olarak Shimano 105 kullandığını ama aynakolda yine FSA Gossamer, zincir ve rublede ise Shimano'nun bir alt gruba ait olan Tiagra modelini tercih ettiğini görebilirsiniz. Bu arada, Shimano 105 serisinin 11'li sisteminin, eski 10'lu 105 serisinden çok daha iyi çalıştığını söyleyebilirim. Bu da ufak bir ayrıntı olarak aklınızda olsun. Bisikleti alır almaz, kadro kalitesinin getirdiği güvenli sürüş hissiyle beraber ilk fark ettiğim şeylerden biri bu olmuştu.

Selle Italia markasının Orbea bisikletler için kadro renklerine özel olarak tasarladığı ve bu renklerle harika bir uyum içinde olan selesinin ayrı bir hava kattığı bisikletin jantlarında, yine FSA markasına ait olan 1820 gramlık Vision 25 modeli tercih edilmiş. Lastikler ise dört mevsim kullanıma uygun olan Vittoria Rubino olarak belirlenmiş. Lastikler eskitilene kadar kullanılabilir. Sonra daha iyi bir çift lastik edinebilirsiniz. Jantlarıysa elinize geçen ilk parayla değiştirebilirsiniz. Daha hafif ve akıcılığı daha iyi olan bir jant seti edinmenizde fayda var. Bir yol bisikletinin kadrodan sonraki en önemli ana parçası tekerlekleri olduğundan, yatırımı öncelikle jantlara yapmalısınız. Bisikletin kadrosu yatırım yapmaya uygun. Elektronik vites grupları takmanıza olanak sağlayacak şekilde tasarlanmış olan kadronun, açıları çok güzel ve sürüşü oldukça keyifli. Bunu üzerine basa basa söylüyorum. Bu bisikletin açıları gerçekten güzel ve sürüşü çok keyifli. En önemlisi ise bunun bisikletin performansından bir şey kaybettirmiyor olması. Yani, bu bisiklet size rahat ama gitmiyor dedirtmez. Hatta mağazaya gittiğinizde bunu veya açıları aynı olan diğer Avant modellerini mutlaka deneyin derim ben. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hem tasarım hem de mühendislik açısından başarılı bulduğum 53 boy bu bisikletin pedalsız toplam ağırlığı 8300 gram. Alüminyum gidon, alüminyum gidon boğazı, ağır jantlar ve lastikler düşünüldüğünde, bisikletin yekpare ağırlığı hiç fena değil. Kaliteli sürüş hissi verdiği için, yeterli yatırımı yaparsanız 7500 gram civarlarına kadar çekebileceğiniz bir bisikletiniz olması mümkün. Ancak, ilk yol bisikletiniz veya ilk karbon bisikletiniz ise, bir süre orijinal haliyle kullanıp acemilik atmanız daha mantıklı olacaktır. Zira, o haliyle de hem performans hem de güvenli sürüş anlamında rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir bisiklettir.

Piyasada bu bisikletin muadili olan diğer bisikletlerin hemen hemen hepsinden, fiyat & performans eğrisinde çok daha iyi noktada olan Avant M 30 S, yaklaşık bir aylık araştırma ve farklı bisikletlerde deneme sürüşlerinden sonra almaya karar verdiğim bir bisiklettir. Aldığım bisikletlerde estetiğe önem verdiğim için, bisikletin dizayn anlamında da kendini göstermesi önemliydi. Bisikleti aldıktan sonra arkadaşlarımdan gelen tepkiler oldukça olumlu yönde olunca epey keyiflendim.

Mavi, kırmızı ve pembe renk alternatifleriyle sunulan bu bisiklet de dahil olmak üzere, üretiminin çoğunu İspanya'da yapan Orbea, araştırma ve geliştirmeye yeterli özeni gösteren çok köklü bir marka. Mağazası Caddebostan'da olan Orbea Türkiye ile ilgili yazıma buradan erişebilirsiniz. Mağazaya bu yazının veya benim referansımla gittiğinizi söylerseniz, ödeme konusunda müşterilerine elinden gelen en iyi şekilde yardım eden Aram Tabar, sizinle biraz daha yakından ilgilenebilir.