Söyleşinin olacağı günün sabahı, İstanbul'dan Kamil Koç firmasına ait bir otobüs ile yola çıktım. Hem İzmir'e giderken, hem de oradan ayrılırken bisikletime gereken dikkati gösterdiler. İki yolculuğumda da bisikletimi hasarsız biçimde taşımayı başardılar. İzmir'e indikten kısa bir süre sonra derhal bisikletime atlayarak soluğu Alsancak'ta aldım. Anne, ben geldim ve şu an İzmir'deyim temalı fotoğraflardan sonra biraz etrafıma bakındım. Denize kıyısı olan ve arkasında dağlar yükselen şehirleri hep sevmişimdir... Söyleşi saatine az kalmıştı. Yemek yedikten sonra, yine bisikletimle Fransız Kültür Merkezi'ne doğru yol aldım. Beni dinlemek için gelen insanları görünce biraz heyecanlandım. Aralarında bisikletiyle gelenler de vardı. Bahçede duran bisikletlerine baktım şöyle bir. Hemen hemen herkesle bir şekilde selamlaştıktan sonra söyleşinin yapılacağı salona geçtik. Salona bisiklet sokmak yasak değil mi acaba diye kendi kendine söylenen bir görevlinin yanından geçerek salona girdim ve bisikletimi hemen sahneye koydum. İzmir'e bisikletimi de götürmemin birden çok sebebi vardı. İlki ve en önemlisi, söyleşiye katılacak olan kişilerden gelen taleplerdi. Bisikletimi de getirmem için Twitter üzerinden istekte bulunan kişiler olması beni çok mutlu etti. Diğer yandan, bir şehri gezmenin en güzel yolu bisiklet olduğu için, bisikletsiz bir İzmir ziyareti yapmak istememiştim. Hem bir sürü güzel fotoğraf da çekmiş oldum. Benim gördüğüm her yeri bisikletim de görsün istiyorum. Son olarak, tırmanış antrenmanı için soluğu Kemer'de alma ihtimalim vardı. Bu yüzden, İzmir'den direkt olarak Kemer'deki tura geçebilme lüksüm olsun diye bisikletimi yanımda istemiştim. Nitekim, o turu da gerçekleştirdim. Önümüzdeki günlerde bir başka yazıda o turdan da bahsedeceğim.
Mustafa Bey'in yaptığı kısa giriş konuşmasının ardından sahne tamamen bana kalmıştı. Yol bisikletine dair bildiğim ne varsa anlatmak istiyordum. Bir yol bisikleti satın almaya gitmeden önce bilinmesi gerekenlerden, satın alırken dikkat edilmesi gerekenlere; aldıktan sonra bakımının nasıl yapılacağından, sürüş esnasında dikkat edilmesi gerekenlere kadar pek çok şey hakkında bildiklerimi aktarmaya gayret ettim. Zaman zaman çok teknik bir hal alan açıklamalardan sıkılmalarına rağmen dikkatle beni dinleyen herkese buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Yol bisikletinde hangi parçanın diğerinden ne sebeple daha önemli olduğunu anlatırken biraz teknik sohbetlere girmiş olsak da, herkesin gerekli ve işe yarar bilgiler edindiğinden eminim. Kimi zaman bisiklette göstererek, kimi zaman tamamen teorik biçimde aktardığım bilgilerle yaklaşık iki buçuk saat süren söyleşinin sonunda, katılanlardan olumlu tepkiler aldım. Söyleşinin sonu, daha çok soru ve cevaplardan oluştu. Bisikletimin arka tekerleğinden gelen göbek sesinin, bisikletime oldukça karakteristik bir hava kattığını ileten bir kişiden, bu sesten rahatsız olan kimselerin de olduğunu öğrendim. Zira onun bisikletinden de gelen benzer ses, etrafındaki insanları rahatsız edebiliyormuş. Bu ses için özellikle çabalayanların ve hatta para ödeyenlerin bile olduğu bilgisini kendisine aktardıktan ve Türkiye Bisiklet Turu'ndaki bazı anılarımdan da bahsettikten sonra, söyleşi artık bitmişti. Söyleşi bitiminde Twitter üzerinden gelen tepkilere şöyle bir baktım. Hepsi iyi dilekler ve teşekkür mesajları içeriyordu. Türkiye Bisiklet Turu'nda Twitter fenomeni Bisiklet Sporu ile yüz yüze tanışıp dost olan ben, İzmir'deki söyleşi sayesinde de bir başka fenomen Bir Tutkudur Bisiklet takma isimli arkadaş ile tanıştım. Birlikte sürmek için can attığım kişilerden biri oldu. Herkes için verimli geçen sürenin ardından, tekrar görüşmek ve belki de katılanlarla bir gün sürüş yapmak üzere oradan ayrıldım.

İzmir'de toplam üç gece geçirdim. Kişisel blogumda İzmir ile ilgili gözlemleri daha sonra aktaracağım. Ancak, yazıyı sonlandırırken buradan teşekkür etmem gereken bazı kişiler var. Öncelikle, söyleşiye katılmam için gerekli ulaşım masraflarımı karşılayan İzmir Bisiklet Derneği'ne ve söyleşi teklifini bana ileten, süreç boyunca oldukça yapıcı bir tavır sergileyen ve bisiklet sporuna gönülden destek veren sevgili Mustafa Karakuş'a çok teşekkür ediyorum. Beni evinde misafir eden ve şehri gezmemde bana yardımcı olan, yürüyerek de gezmek istiyorum ben be! diye tutturduğumda ayakları kopsa da bana eşlik eden bisiklet aşığı dostum Anıl Gencelli'ye ve İzmir'e geldiğimde yediğim ilk yemekle içtiğim ilk birayı ısmarlayan, bana deyim yerindeyse abilik yapıp dertleşen safkan İzmirli bisiklet delisi Ali Sinan Aksöyek'e de minnet borçluyum. Ayrıca, İzmir'de közde kahve nerede içilir diye meraklı gözlerle etrafa bakındığım esnada beni bisikletimden tanıyan, Denge Tekeri'ni yakından takip ettiğini söylemekle kalmayıp benimle ve bisikletimle fotoğraf çektiren, kahvesini ikram eden ve bir paketini de hediye eden Meşhur Dibek Kuru Kahvecisi İlyas Gönen çalışanı sevgili Musa Cankut Erkan'a çok teşekkür ediyorum. Hem ben, hem de evde kahveyi içenler kahvenin hastası olduk. Hatırı kırk yıldan fazla sürecek kahveler bir harikaydı. Ve son olarak, İzmir'de Bisiklet Evi isminde bir mağaza açan ve gördüğüm kadarıyla İzmir'deki bisiklet mağazacılığı seviyesini bir tık yukarı çeken Nafiz Uybat'a da misafirperverliği için çok teşekkür ederim. Mağazasından şapka ve forma alarak desteğimi yaptım. Pek çok farklı renk ve modelde forma bulmanız mümkün. Benim gibi bir forma koleksiyoncusunun sözüne güveniyorsanız, mağazasına bir uğramanızda fayda var.
Sahildeki çimlerine uzanıp burnunuzda deniz kokusuyla bira içmenin keyfinin başka olduğu, güneşi birlikte batıracak hoş sohbet bir dostunuzla zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadığınız, zaman zaman darlaşan sokaklarındaki sessizlikte kaybolmayı umduğunuz ve şehrin arkasında yükselen çirkin yapılaşmanın bile güzelliğini bozmaya yetmediği kent olan güzel İzmir'e en kısa sürede yeniden gidebilmek dileğiyle...
İzmir'deki fotoğrafların olduğu albüm için buraya tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder