
Yarış günü geldiğinde, eğer başlangıç alanı otele yakınsa bisikletçiler başlangıç alanına otelden bisikletleri ile gidiyordu. Bu durumda, bütün bisikletler bisikletçilerin onları alacakları yere muntazam biçimde diziliyordu. Onca bisikleti bir arada görmek ve onca güzel renge böylesine yakın olmak benim için eşsiz bir deneyimdi. Bisikletlerin bir şekilde etrafımda olması, sabah uyanınca onları görmek ve istediğim zaman istediğim kadar dokunabilmek tur süresince benim mutluluk kaynağımdı. Yarış sabahları, teknisyenlerin ikisi de bisikletlerin son kontrollerini yapmakla görevliydi. İstenilen ruble oranına göre rublesi ayarlanmış arka jantı bisiklete takan, vites ve fren kontrollerini yapan teknisyenler, yarışacak bisikletleri tamamladıktan sonra takım aracında taşınacak olan bisikletlere geçiyorlardı. Onların ayarlarının ardından, takım aracına sabitlenmesi ile meşgul oluyorlardı. Jantlar, ön jantı olmayan kadrolar ve tamamen hazır bisikletler olmak üzere üç farklı şekilde takım araçlarının tepesine sabitlenen bisikletlerle işleri bittikten sonra, teknisyenlerden biri yarıştaki görevi için takım aracına geçiyor, diğeri ise bir sonraki etap için gerekli tüm operasyonel işler için takım masörlerinden birine yardıma gidiyordu. Yani, teknisyenlerden biri yarışın içinde, diğeri ise bir sonraki yarışın olduğu etaba transfer işlemleri için takım personeli ile oluyordu. Bavulların taşınması ve atölye malzemelerinin tekrar taşınabilir hale sokulması gibi işlerle uğraşan teknisyen, takımın yarıştan sonra varış yapacağı otelde yeniden o malzemeleri kurduktan sonra takımı beklemeye koyuluyordu. Hem tamir hem de temizleme üniteleri kuruluyordu. Yarıştaki teknisyen, hepinizin yarış izlerken gördüğü üzere bazı durumlarda bisiklete arabadan sarkarak müdahale etmek, jant değiştirmek ve bisiklet değiştirmek gibi görevlere sahip. Yarışın ardından takımla beraber gelen teknisyen ve otelde her şeyi önceden hazırlayan teknisyen bir araya gelip, bir an önce işlerine başlıyorlardı. Otelin tahsis ettiği alan dahilinde, bir araya toplanmış bir sürü bisiklet temizlik ve bakım ünitesi oluyordu. Bisikletlerin hepsini bir arada temizlenirken görmek oldukça keyif vericiydi. Herkesin kendine özgü bir temizleme stili olsa da, yapılan iş ve kullanılan malzemeler hemen hemen aynıydı. Dev kurulama bezleri, farklı ebatlarda iki veya üç adet sünger, yağ sökücüler, fırçalar, kovalar ve diğerleri ile birlikte temizlik seansı başlıyordu. Sanki hiç yarış koşmamış gibi pırıl pırıl edilen bisikletler, ufak tefek kontrollerin ardından yeniden yağlanan zincirleri ile beraber bir sonraki yarışı beklemeye başlıyorlardı.
Kendi takımımdaki teknisyenlerle bisikletlerin başında veya akşam sporcuların uyuduğu saatte birlikte içilen biralar haricinde, farklı takım teknisyenleriyle de pek çok münasebetim oldu. Vites grupları hakkında, jantlar hakkında, bisikletlerin bakımları ve ağırlıkları hakkında sık sık sohbet ettim. Sadece Belkin takımının değil, tüm teknisyenlerin ortak görüşü, bisiklet ağırlığının çok da mühim olmadığı yönündeydi. Hemen bütün bisikletler, 7 ile 7,5 kilo arasında ağırlığa sahipti. Öyle sanıldığı gibi bütün bisikletler UCI standardı olan 6,8 kilo sınırında değil. Bundan emin olabilirsiniz. Hem kendim bütün takımların bisikletlerini şöyle bir kaldırdım, hem de teknisyenlerine sordum. Çok az sayıda olan 7 kilo sınırının altındaki bisikletlerin öyle olmalarının sebebi, kadro boylarının küçük olmasıydı. Yani, kısa boylu bisikletçilerin bisikletleri haliyle diğerlerinden biraz daha hafifti. Bu arada, Belkin ve birkaç takım daha, hem temizlik hem de bakım için Morgan Blue firmasına ait ürünleri tercih ediyorlardı. Bu soru Twitter üzerinden bana çok fazla sorulduğu için cevabını burada bir kez daha belirtmek istedim.
TUR'da çekilen fotoğrafların olduğu albüm için buraya tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder