31 Ocak 2014 Cuma

Bisiklet Sürmek Kilo Verdirir mi?

Bisiklet kilo verdirir mi? Bu sorunun cevabı hem evet, hem de hayır. Evet; bisiklete binerek kilo vermeniz mümkün. Hayır; kilo vermek için sadece bisiklete biniyor olmaktan fazlasını yapmalısınız. 

Bisiklet sürerek kilo vermek istiyorsanız, aynı anda beslenme şeklinize de çeki düzen vermeniz gerekiyor. Bir saat bisiklete bindiniz ve çok yoruldunuz diye öyle her şeyi yiyebileceğinizi sanmayın. Yaktığınız kaloriyi aynen geri almak için bisiklete biniyorsanız, yaptığınız, zaman kaybından başka bir şey değil. Bir kere, bisiklete binme işini öyle saatle falan takip etmeyin. Ne kadar mesafe aldığınıza bakın. O mesafeyi hangi hızla aldığınıza bakın. Bisiklete on kilometre binen iki insanın yaktığı kaloriler birbirinden farklı olabilir. Neden mi? Biri saatte 40 km hızla, diğeri 10 km hızla gidiyorsa, elbette ki daha hızlı giden daha çok enerji harcadığı için daha fazla kalori yakacaktır. Belli bir hızla kalori yakmak için, belli bir asgari nabza ihtiyacınız var. Çok düşük bir nabızla, kendinizi hiç zorlamadan çok fazla kalori yakamazsınız. Bunu doktorunuzla bir görüşüp öğrenin derim ben. Diğer yandan, kadans olarak adlandırılan dakikada çevirdiğiniz pedal sayısı da önemlidir. Pedalı biraz çevirip sonra bırakma şeklinde ilerlerseniz pek faydası olmaz. Zaten bu şekilde bisiklette istenilen nabız düzeyine çıkamazsınız. Benim tavsiyem, bir saatten az olmamak kaydıyla bisiklette olmanız ve dakikada 75 ile 90 arası bir kadans tutturmaya çalışmanız yönündedir. İşte o zaman, bir egzersizi gerçekten hakkıyla yapmış olursunuz.


Beslenme Düzeni


Bisiklet sürmek zayıflatır mı sorusunun yanıtı, beslenme tipinde de gizli. Kötü bir beslenme düzeniniz varsa, bisiklete binerek sadece kilo alış hızınızı düşürebilir veya kilonuzu sabitleyebilirsiniz. İyi bir beslenme düzenine hali hazırda sahip olan kişi ise, bisikletle hayatına hareket kattığı için, kilo vermesi çok daha kolay olur. Derhal şeker, tuz, beyaz ekmek, meyve suyu, kola gibi şeyleri hayatınızdan çıkarmanızı tavsiye ediyorum. Sabah kahvaltısı haricinde ekmeğe sakın gömülmeyin. Geri kalan öğünlerde yediğiniz her ne var ise, porsiyonlarını azaltarak yemeye devam edin. Meyve yiyebilirsiniz ama onlarda da şeker olduğu için, miktarını az tutun. Akşam geç saatlerde, hafif de olsa bir şey yememeye özen gösterin. Sadece bunları yaparak bile kilo verebilirsiniz. İşte o zaman, öyle yüksek hızlarda sürmeseniz bile, bisikletle kilo vermek mümkün hale gelmiş olur. Bitkin düşmek istemiyorsanız, vitamin takviyesi yapın kendinize. Bisiklete bindikten sonra, önünüze gelene saldırmayın. Yediğiniz şeyler protein içerebilir ama çok fazla yağ ve şeker içermemeli. Starbucks, Caffe Nero gibi kahvecilerde satılan düşük kalorili gofretten bozma enerji barlarından alın bir tane. Yağsız kahve ile onu götürün. Sizi toparlayacaktır.

Hareket Etmek


Hayatınızda hiç hareket yoksa ve iyice göbek salmaya başladıysanız, bisiklet olmasa bile hayatınıza mutlaka sizi harekete geçirecek bir şeyler sokun. Sadece koşsanız veya tempolu yürüseniz de olur. Bisiklete sadece hafta sonlarında vakit ayırabilecek durumdaysanız, hafta içi edindiğiniz spor alışkanlığı sayesinde daha uzun yollar gidebilir hale geleceğiniz için, bisikletinizle kendinizi biraz zorlayın. Daha uzun yol alın. Daha çok enerji harcayın. Çok bisiklete bindim, çok koştum ve bu kolayı, bu kazandibini hatta bu iskenderi hak ettim diye olaya girerseniz, tüm emekleriniz boşa gider.

Son olarak; bisikletin, ağırlıklı olarak sadece belden aşağısını toparladığını bilmenizde fayda var. Sürekli biniyorsunuz, beslenmenize dikkat ediyorsunuz ancak hala göbeğiniz istediğiniz düzeye gelmiyor olabilir. Bunun sebebi, o bölgeyi çalıştırmıyor olmanızdır. Bel çevresindeki ve poponuzdaki yağları eritmek için, bisikletten fazlasına ihtiyacınız var. Bisiklet, bir yere kadar fayda sağlar. Basit ev egzersizleri ile o yağlardan kurtulmanız mümkün. Mekik çekin olsun bitsin. Tamam, öyle hemen incelmez veya yağlardan kurtulmazsınız mekikle ama hiç hareket etmemesinden iyidir o bölgenin. Yunan tanrısına dönüşmek gibi bir niyetiniz yoksa ve tek istediğiniz fazla kilolardan kurtulmaksa, bu yazdıklarımla bunu başarabilirsiniz.

30 Ocak 2014 Perşembe

Bisiklet Nasıl Kilitlenir?

Fiyatına bağlı olmaksızın, her bisiklet değerlidir. Sizin işinizi gördüğü ve siz onu sevdiğiniz müddetçe bisikletiniz korunmayı hak ediyor demektir. Peki, bunun için ne yapmalı? Elbette bisikleti güvenli bir yerde muhafaza etmeli. Eğer kilidiniz yoksa, derhal bir kilit edinin. İşinizi şansa bırakmayın.

Her ne kadar kilitlerin hemen hemen hepsi açılabiliyor olsa da, siz tercihinizi iyi bir kilitten yana kullanın. İyi bir kilit demek, kilidin kalınlığının en az 12 mm olması demektir. Bu, hırsızın onunla daha çok uğraşması anlamına geliyor. Şahsi fikrim, kilitlerin tamamen engelleyici değil caydırıcı olduğu yönündedir. Dolayısıyla, hırsıza ne kadar vakit kaybettirecek bir kilit kullanırsanız o kadar iyi olur. Ayrıca, bisikletinizi sağlam ve göz önünde bir yere kilitlerseniz, hırsızın onun başında uzun süreler harcamasının önüne geçmiş olursunuz. Yani, kilidin zorluğunu ve yerinin uygunsuzluğunu gören hırsız için kolay lokma olmamış olursunuz. Ben, anahtarlı kilit kullanıyorum ama şifreli olanlarını da tavsiye edebilirim. Orası size kalmış. Daha önemli olan şey, zincirin kalınlığıdır. Dikkat etmeniz gereken bir diğer nokta ise, kilidin bisikletinizin en az iki bölgesinden geçiyor olmasıdır. Sadece kadroya kilitlemeyin. Sadece tekerleğe asla kilitlemeyin. 12 mm uzunluğunun yanı sıra, mesafesi de uzun bir kilit alırsanız, bisikletin iki bölgesinden geçirerek kilitleyebilirsiniz. Hem tekerlek hem de kadrodan geçecek şekilde kilitlemeniz en sağlıklısı olacaktır. U kilit denilen kilit de güzel bir kilit modelidir. Gündelik kilit olarak kullanılması, ebatları yüzünden problem olabilir ancak uzun süre bisikletinizi göremeyeceğiniz bir yere kilitleyecekseniz, iyi bir tercih olabilir. Birden fazla kilit kullanarak güvenlik önlemlerinizi yükseltmeniz de mümkün.

Bisikletinizi kilitlerken mümkün olduğunca gözünüzün önünde olmasına dikkat edin. Eğer bunu sağlayamıyorsanız, insanların gözü önünde olan, kolay fark edilir bir yere kilitleyin. Böylece, bisikletinizin başında uzun süre duran, şüpheli davranışlar sergileyen biri hemen fark edilir ve kilide kafasına göre müdahale edemez. Bisikletinizi kilitlediğiniz şey de sağlam olsun. Türkiye'de pek denk gelmedim ama Avrupa'da jant hırsızlığı artıyor. Bu yüzden, ön jantınız mandallı, kolay çıkarılabilir bir jant ve siz uzun süre bisikletinizden ayrı kalacaksanız, ön jantı söküp yanınıza almanız mantıklı bir hamle olacaktır. Ya da, ön jantı da arka jantın yanına koyarak kilitleyebilirsiniz. Son olarak, bisikletinizin üzerindeki aksesuarları da yanınıza almayı unutmayın. Yerinden sökülebilen her şeyi yanınıza alın. Işıklar, mataralar, kilometre sayaçları vb. aksesuarlar da sıkça çalınıyor. Hepsini çaldırmış biri olarak, söylediklerime itimat edilmesinde fayda görüyorum. 





Specialized Wedgie Sele Altı Çanta

Bisiklete binerken forma cebinde bir şey taşımak istemeyenlerdenseniz, bir sele altı çantası edinmenizde fayda var. Yama kitleri, pompa, levye ve yedek iç lastik gibi hayat kurtaran şeyleri bu tip çantaların içinde muhafaza edebilirsiniz.

Sele altı çantalarının pek çok çeşidi var. Sadece telefonunu taşımak isteyenler için üretilen ufak sele altı çantalarından, üç fermuarlı modellere kadar geniş bir yelpaze söz konusu. Specialized markasının Wedgie modeline ait çantalar da bu yelpazeye dahil. Üç adet farklı boyu olan Wedgie serisinin en geniş olan modelini kullanmıştım. Şehir bisikletimde de, yol bisikletimde de bu çantayı kullanıyordum. Siyah ve lacivert renkleri mevcuttu. İki adet fermuarı var ve içi oldukça geniş. İkinci fermuar, çantanın kapasitesini yükseltmenize yarıyor. Yanında çok şey taşımak isteyenler için ideal bir çanta. İki adet velcro var ve seleye kolaylıkla monte edilebiliyor. Biri sele borusuna, biri sele raylarına geçiyor. Bantlarda kaliteli malzeme kullanmışlar. Yağmur, çamur vb. etkenlere maruz kalsa bile deforme olmuyor. Kaliteli bir şekilde tutuyor. Çantanın dış yüzeyinde kullandıkları malzeme ise, bir yere kadar su geçirmezlik sağlıyor. Uzun bir süre yağmurda kalırsanız geçirmeye başlıyor. Yani, içinde telefonunuz falan varsa dikkatli olun derim ben. Size, yağmurda ancak zaman kazandırmaya yetecek kadar bir su geçirmezlik sağlıyor. Diğer yandan, reflektörlü harflerle yazılmış Specialized yazısının harfleri, çevresel faktörlere bağlı olarak bir süre sonra dökülmeye başlıyor. Kullandığım iki renkte de aynı sorun olmuştu. Harflerin tamamı döküldükten sonra bir reflektör bandı alıp yapıştırabilirsiniz. Türkiye'de Aktif Pedal mağazalarında bulabileceğiniz çantanın fermuarlarının kalitesi hiç fena değil. Pek kir tutmuyor ve sıkışma sorunu yaşatmıyor. 

Gaerne Mythos Deco Yol Bisikleti Ayakkabısı

Çok severek aldığım ve kendime uygun numarasını bulmak için bir hayli uğraştığım, Gaerne'nin Mythos Deco modeli yol bisikleti ayakkabısından sizlere biraz bahsetmek istiyorum. Eğer aranızda Sidi markasının ayakkabılarını pahalı bulan ve Gaerne'nin dizaynlarını beğendiği için bu markayı denemek isteyen varsa, bu yazımı dikkatli okusun.

Ayakkabının tabanından başlayalım. Tamamen karbon tabanlı bir ayakkabıdır. Karbon tabanı denemek isteyen ve çok yüksek paralar ödemek istemeyen biriyseniz, bu veya muadili Gaerne ayakkabılarına bir göz atabilirsiniz. Oldukça sağlam ve esnemezlik oranının tatmin edici seviyede olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Speedplay pedallarla uyumlu olacak şekilde tasarlanmamış olduğunu hatırlatmamda fayda var. Ayakkabının tabanında, topuk kısmında bulunan destek kısmının aşınması, Sidi modellerinde olduğu gibi kolay olmuyor. Biraz daha sağlam bir yapısı var. Vidası gevşemiyor, hemen aşınmıyor. Bu arada, Sidi'nin Ergo 3 modelini kullandığımı ve bununla ilgili bir inceleme yazım olduğunu da belirtmek isterim. Yani, ayakkabıyı Sidi'nin herhangi ucuz bir modeli ile kıyaslamıyorum.

Ayakkabının, üç adet sıkma noktası var. İkisi velcro, diğeri ise basit bir mekanizma ve pek çok yol bisikleti ayakkabısında olan tokalı kilit sistemidir. Henüz bozulmadı veya sıkışmadı. Kaliteli olduğunu söyleyebilirim. Ayakkabı, ayağınızda sıkı sıkı dursun diye, velcro bölümün ayakkabıya kenetlenmesi için küçük kırmızı tırnaklar dizayn etmişler. Benzer bir sistem Ergo 3 modelinde de vardı ancak onda bantlar birbirine kenetleniyordu. Bunda ise bantın kendisi, ayakkabıya kenetleniyor. Diğer yandan, ayakkabının içinde, bilek kısmınıza denk gelen bölgedeki dokuyu, ayakkabının iç kısmının geri kalanından farklı bir malzemede yapmışlar. Bilek, kumaşta kayacağı için, o bölgeyi kumaş değil farklı bir dokuyla kaplamışlar. Ayakkabıyı doğru sıkılıkta kullanırsanız, ayağınız içinde hareket etmiyor. Oradaki dokunun da bunda etkisi vardır diye düşünüyorum. Ergo 3 modelinde ise, o bölge için ayakkabının dışından bileğin etrafını saran vidalı bir sistem mevcut. Vidalı bir mekanizma olduğu için daha sıkı kavrayan ve daha güven veren bir yapısı olduğu aşikar. Ancak, yine de Deco modelinin bu açıdan yabana atılır tarafı yok. Hem iç kısımdaki o doku, hem de dış kısımdaki sert ve esnemez yüzey sayesinde bileğinizi sıkı sıkı tutuyor. Ayrıca, ayakkabının bilek kısmına denk gelen dış bölgede, reflektörlü bir malzeme kullanmışlar. Karanlıkta sürerken size oldukça fayda sağlıyor. Fark edilebilirliğiniz artıyor.

Ayakkabının derisi, öyle sonradan pörsüyecek bir malzeme gibi durmuyor. Ayakkabıyı aldığım ilk günden beri diri duruyor. Kendini salmadı. Beyaz oldukları ve beyaz kalmalarını istediğim için iki kere çamaşır makinesinde yıkadım. Bir sorunla karşılaşmadım. Dikişlerinde veya taban bölgesinde bir ayrılma olmadı. Mythos serisinin pek çok ayakkabısı var. Yani, bahsettiğim özellikleri barındıran ama dizaynı farklı olan modellere buradan erişebilirsiniz. Üretimi İtalya'da gerçekleşen Gaerne marka ayakkabıları, Türkiye'de bulamayabilirsiniz. Bildiğim kadarıyla ithalatını yapan bir firma yok. Daha önceki bir yazımın sonunda belirttiğim internet sitelerinin birinden sipariş verebilirsiniz.

 

28 Ocak 2014 Salı

Campagnolo Veloce Vites Grubu

Campagnolo firmasının yol bisikletleri için ürettiği vites gruplarının giriş seviyesi modeli olan Veloce, tarafımdan yaklaşık 3000 km kadar kullanılmıştır. Giriş seviyesi tanımı size sıradan ve kalitesiz bir şeyleri mi çağrıştırıyor? Bu yazıyı okuduktan sonra tekrar düşünün derim ben.

Öncelikle, aklınıza gelen ilk soruya cevap vereyim. Campagnolo'nun Veloce modeli vites grubu, Shimano'nun 105 modeli vites grubuna denk gelir. Bu fikre nasıl mı kapıldım? Öncelikle, ikisini de bizzat kullandığımı söyleyeyim. Performansları çok yakın. Bir tık yukarıda duran taraf ise Veloce diyebilirim. Daha sessiz, fren performansı daha iyi ve vites geçişleri bana göre daha yumuşak. Fiyatları neymiş ne değilmiş diye merak edip, biraz piyasa araştırması yaptım. Mesela; giriş seviyesi karbon bir yol bisikleti bakıyorum. Aynı bisiklet hem Veloce hem de 105 setli olarak olarak satılıyor. Yani, kim hangi markayı kullanıyorsa onu tercih etsin diye iki markanın vites grubu ile de toplamışlar bisikleti. Bunu yaparken de denk gruplar seçmişler. Nereden mi anlıyoruz? Elbette fiyatından anlıyoruz. Bisikletlerin fiyatları birbirine çok yakın. Hatta, Veloce set takılı olan bisikletler biraz daha pahalı tutulmuş. Son olarak ise, yabancı forumlarda gerekli araştırmayı yaptım. En çok kıyaslanan setler arasında bu ikisi geliyor. Herkes farklı görüş bildirmiş olsa da, çoğunluk, Veloce'nin fiyatını daha çok hak ettiği yönünde birleşmiş.

Hem gümüş, hem de siyah renkte üretilen, Power Torque aynakol kullanılan Veloce, sağlamlığı ve dayanıklılığı ile benden tam not aldı. Yol bisikletiyle, sırtında çanta ile İstanbul'dan Cunda'ya gitmiş olan ben, yolda hiçbir sorun yaşatmayan bu seti çok beğeniyorum. Tüm hava koşullarında kullandım. Bozuk zeminlerde, yağmurda, çamurda hiçbir şekilde sorun yaratmadı. Vites geçişleri ayarladığınız gibi öylece kalıyor. Hava sıcaklık değişimleri yüzünden tellerdeki sıkılığın değişmesini hariç tutarsak, vites ayarı konusunda size hiçbir sorun yaratmıyor. Ağırlık takıntısı olanlar uzak dursun zira set biraz ağır. Neticede karbon malzeme kullanılmış bir set değil. Ağırlığı, 2500 gram civarındaydı yanlış hatırlamıyorsam. 10 x 2 aynakol ve 11 x 25 ruble ile kullanıyordum.

Campagnolo vites grubuna geçmek ve alışmak isteyenler için ekonomik bir çözüm olan Veloce, üçlü aynakol seçeneğini de sunuyor. Set, fiyat ve performans açısından değerlendirildiğinde size kendinizi oldukça iyi hissettirecek bir konumda yer alıyor. Vereceğiniz paranın boşa gitmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Peki, bu set hangi bisiklete takılır? Bence, hem giriş seviyesi bir karbon kadroya hem de alüminyum bir kadroya takılabilir. İkisinde de sırıtmaz. Nitekim, Pinarello FP Due modeli bisikletimde bu grubu kullanıyordum. Campagnolo setleri, aşırı biçimde hor kullanılmadığı sürece, size uzun süreler boyunca hizmet eder. Hem dayanıklı, hem sağlam, hem de kaliteli malzeme ürettikleri için bu size güven verir. Kullandıkça ne demek istediğimi anlarsınız. Üstelik, eğer temiz kullanırsanız, satarken öyle zarar falan etmezsiniz. 3000 km kullandığım seti, aldığım sıfır fiyatının sadece 150 lira aşağısına sattım. Veloce'nin bir üst modeli olan Centaur, biraz daha hafif bir set ve dizaynı biraz daha göze hoş geliyor. Bir de, tercih etmeniz durumunda bazı parçalarını karbon olarak alabilirsiniz. Bunlar haricinde pek bir farkı yok.

Şu aralar, yüksek kur fiyatları yüzünden değerlerinin çok üzerinde satılıyorlar. İkinci el piyasasını araştırmanızda veya yurt dışından biri gelecekse, ona aldırmanızda fayda var. En azından, gümrük ve kargo ödemekten yırtarsınız. Bütçenizde sıkıntı yoksa ve Türkiye'den satın almak isterseniz, Campagnolo ürünlerini Pedal Bisiklet ve Aktif Pedal mağazalarında bulabilirsiniz.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Atina'da Bisiklet Kullanımı

Hafta sonu Atina'daydım. Algıda seçiciliğin dibine vurmuş bir biçimde, gözlerim sürekli bisikletli insanlara takıldı. Elbette aklımda bu yazıyı yazabilmek için yeterli derecede gözlem yapmak vardı ancak bazı giyim ve aksesuar mağazalarının vitrinindeki irili ufaklı jantlara da gözüm takılmadı değil. Bisiklet ve malzemeleri, iyiden iyiye dekorasyon için kullanılıyor durumda artık.

Tarihi, kültürel yapısı ve planlaması çok eski yıllara dayanan pek çok şehir gibi, Atina da bisiklet kullanımı için pek uygun olmayan bir şehir. Bunun sebeplerini, bozuk yolları, dar sokakları, Roma'dakilerden saygısız ama İstanbul'dakilerden saygılı sürücüleri ve bisiklet yollarının olmayışı ile özetleyebiliriz. Seyahatim süresince bulunduğum yerlerde bisiklet yoluna denk gelmedim. Bisikletler, tıpkı İstanbul'da olduğu gibi arabalarla aynı yolu kullanıyor. Yolun sağından gitmek gibi bir dertleri yok. Neresi boşsa oraya giriyorlar. Kaldırım kullanmaları da mümkün değil zira kaldırımlar genellikle dar ve insanlarla dolu. Ocak ayı olmasına rağmen, gördüğüm bisikletli sayısı iyi seviyedeydi. Etrafta direklere kilitlenmiş vaziyette gördüğüm bisiklet sayısı da fena değildi. Belli ki, sürekli bisiklete binen çekirdek bir kitle var. Ancak, öyle çok da bilinçli kullandıklarını söyleyemem. Kask takma, bisiklete ışık takma vb. güvenlik önlemlerini önemseyen kişi sayısı azdı. Hangi tip bisikleti daha çok gördüğümü soracak olursanız, size kesin bir yanıt veremem. Her tipten bisiklete eşit ağırlıkta denk geldim. Yol bisikletine binen kızları da görmek mümkün, dağ bisikletine binen yaşlı amcaları da. 

Bisiklet kullananların çoğunda gözlemlediğim şey, bisiklet kültürüne çok da yatkın olmadıklarıydı. Yani, bisiklet kullanımının yazılı olmayan kurallarına uyan kişi sayısı azdı. Mesela; kalabalık bir caddede yayaların arasından bisikletle geçmeyi sorun olarak görmüyordu pek çoğu. Ben olsam, bisikletten inerek yoluma devam ederdim. Gerçi bu konuda belediyelere de görev düşüyor olsa gerek. Ertafta biliçlendirmeye yönelik herhangi bir tabela, levha vs. görmedim. Burası bisiklet bilmem nesidir, şurası park yeridir vb. uyarılar hiç yok. Yine de, insanların gündelik ulaşım ihtiyaçlarını bisikletle karşılıyor olmaları hoşuma gitti. Bazıları bisiklet kıyafetleriyle ama pek çoğu günlük kıyafetleriyle bisiklet kullanıyorlardı. En azından bisiklete sarılma işine bir yerden başlamışlar. Bu da sevindirici bir gelişme olarak görülebilir.

Araba kullananların, bisikletlilerin yanından geçerken öyle uzaktan geçme gibi bir dertleri yok. Tablo İstanbul'u andırıyor. Hemen kornaya basmalar, bisiklet onun yolunu bir an bile tıkamış olsa derhal el kol yapmalar, söylenmeler... Hepsine denk geldim Atina'da. Ancak, İstanbul'daki kadar dozu yüksek değil. En azından sıkıştırma, taciz vb. bir şeyle karşılaşmadım. Şehir içinde motosiklet kullanımı yaygın aslında ama onlar da bu keşmekeşe ayak uydurmuş şekildeler. Yolun hangi kısmı boşsa, oradan geçiyorlar. Özenle yolun sağından gitme eğilimi onlarda da pek yok. Dolayısıyla, sürücülerin bisikletlilere olan tavrı motosikletlilere olanla aynı hale gelmiş. Trafik ışıklarının olduğu, meydanlara çıkan geniş caddeler haricinde trafikteki genel eğilim, herkesin kafasına göre takılıyor oluşu şeklinde.

23 Ocak 2014 Perşembe

Şeytan Arabası Yayın Günü

O gün hava çok güzeldi. Güneş pırıl pırıldı. Hiç bulut yoktu. Bisikletle ilgilenen hemen hemen herkesin ismini sıkça duyduğu biri olan Aydan Çelik ile tanışacağım güne yakışır bir sabaha uyandım. Odamın penceresinden gözüme vuran güneş, kedilerimin hepsinden önce davranıp beni uyandırmıştı.

Sadece bir gün önce telefonda sesini duydum. Ertesi günkü yayına beni konuk etmek istediğini belirtti. Telefonda konuşurken kitaplığımdaki kitabına bakıyordum. Bir gün benim kitabım da onun kitaplığında olur muydu acaba? Heyecanlandım. Sonunda tanışacak olmak güzeldi. Bir de bunun yanına radyoda canlı yayın programı yapacak olmamız eklenince, heyecanım ikiye katlandı. Yarım saat önce orada olsam yeterdi. Bir saatten biraz daha fazla bir süre kadar önce kendimi orada buldum. Yol fena değildi. Hava güzeldi. Ben durmak istesem, bisikletim gitmek istiyordu. O da heyecanlanmıştı belli ki. Sürüş keyifli geçti. Bisikletimi biraz gözettim diyebilirim. Şimdi oraya kadar bisikletle gidilecekse, o bisiklet temiz, hasarsız ve güzel gözükmeliydi. Yollarda çamur falan görünce hemen hızımı kestim. Sırt çantamı takmış, tam bir tosbaa gibi sahilden yola koyulmuştum. İçinde, Floransa'dan aldığım tişört de vardı. Cici çocuk imajımı, kot pantolon ve ayakkabı ile tamamladım.

Radyonun girişinde kısa saçlı, esmer biri vardı. Danışmak için gidilecek kişi oydu belli ki. Rahat ve aşırı kendine güvenli hareketlerini sevdim. Aydan Çelik ile tanışırken taytla, formayla, rüzgar ceketiyle falan terli terli tanışmak olmazdı. Bu yüzden erken gidip biraz soluklandım. Esmer güzelinden kıyafetlerimi nerede değiştirebileceğimi öğrendim. Üzerime, yanımda getirdiğim kıyafetleri geçirdim. Beklemeye koyuldum. Bir gün öncesinden, başkalarıyla yaptığı programları dinlemiştim. Aşağı yukarı anlatılacak bir şeyler belirmişti aklımda. Önce telefon açtı, gelip gelmediğimi kontrol etti. O da işini sağlama almaya sevenlerdendi. Radyoya geldiğimi söyleyince şaşırdı. Beklediğinden erkendi elbette. Kapının dışından yaklaştığını görünce hemen tanıdım. Kısa bir tanışmanın ardından radyodan arkadaşlarıyla benim bisikletimin başına toplandık. Kaldırdık, tekerleriğini çevirdik, eğildik, vites grubuna baktık derken bisikletimi tanıtma işini kendi üzerine aldı. Anlattı da anlattı. Beni onurlandırdı.

Daha vakit vardı. Biraz programın nasıl olacağını konuşmak, biraz da ne konuşacağımızı toparlamak adına iki çay eşliğinde sohbet ettik. Hepsini konuşamayacağımız pek çok şeyi defterine not aldı. El yazısı büyük puntoluydu. Vakit yaklaşınca, Açık Radyo binasına geri döndük. Yayının perde arkası kahramanına, çalmasını istediğim şarkının siparişini verdim. Just because I'm losing, doesn't mean I'm lost... Gelenekleri böyleymiş. Program arasında çalacak olan şarkının seçimini konuğa bırakıyorlarmış. Kulaklığı tam mı taksam, yarım mı taksam yoksa hiç takmasam mı derken yayın başladı. Öncesinde heyecanlıydım ama yayın esnasında hiç heyecanlanmadım. İhtiyacım olur sandığım sudan, yayın esnasında pek fazla içmedim bile. Aydan Çelik sohbet havasında program yürüttüğü için, gerilmeme çok mahal vermedi. Edebiyat severiz, kedi severiz, bisiklet severiz... Ortak noktalarımız neşemi yerine getirdi. Programa telefonla katılan yayın partneri Esra Ertan'ın sesine bayıldım. Nasıl da cıvıl cıvıl! Bu kadar enerji veren bir ses daha uzun süredir duymamıştım. İnsanı oturduğu yerden kaldırır o sesiyle. Yayının sonu nasıl geldi anlamadım bile. Son iki dakika, son bir dakika diye uyarılar gelirken sonunda bitti yayın. Suyumu bitirdim. Fotoğraf çekildik. Çok güzel iki saatin ardından, Aydan Çelik bir sergiye, bense vapura doğru yollandım. Kıyafetlerimi yeniden değiştirmeye çok üşendim. Yol bisikletinde kot pantolonlu bir deli...

Programın kaydı 



Specialized Race Pro Kışlık Askılı Tayt

Fiyat ve performans eşleşmesi yapıldığında, askılı kışlık taytlar arasında sınıfı geçen ürünlerden biri, Specialized markasına ait olan Race Pro modeli tayttır. Bir kışlık tayttan istediğiniz her şeyi size sağlar. Konfor, sıcak tutma ve dayanıklılık açısından oldukça yeterli seviyede olduğunu söyleyebilirim.

Ben, bu tip taytlarda bulunan ayak askılarını çok seviyorum. Kışlık tayt alırken bunun olmasına özen gösteriyorum. Eğer kendinize uygun bedende bir tayt aldıysanız, ayağınızın altından geçen bu askı sayesinde, taytın dizinizin altında kalan kısmı sürüş esnasında asla toplanma veya çekme yapmıyor. Bu askının olmadığı bazı kışlık tayt modelleri, sürüş esnasında toplanma yapabiliyor. Taytın ön kısmında bulunan fermuar ise, giyip çıkartmanızda size kolaylık sağlıyor. Öyle bozulan, takılan veya kopan bir fermuar değil. Kaliteli yapmışlar. Omuz askıları rahatsız etmiyor ve taytın arka kısmı belinizden oldukça yukarıda bir yerde bitiyor. Yani, neredeyse omuz hizasına kadar çıkan bu kısım sayesinde bel ve sırt kısmınız da sıcak tutulmuş oluyor. Taytın her yeri polarlı. Bu yumuşak polar sayesinde teninizi tahriş edecek herhangi bir duruma mahal verilmiyor ve tayt sizi sıcak tutuyor. Hem havalandırması iyi hem de sıcak tutuyor. Neredeyse bütün kış sürüşlerime bu tayt ile çıktım ve bacaklarım hiç üşümedi. Rahatlıkla size tavsiye edebilirim.

Taytın pedi, aynı markanın kısa modellerinde de olduğu gibi kaliteli. Nefes alımına yardımcı, hijyenik ve rahat. Nemi dışarı atma konusunda hiç fena değil. Deforme olması ise oldukça güç. Az önce de söylediğim gibi, bütün kış sürüşlerimi bu taytla gerçekleştirdim. Hatta oynadığım belgeselde giydiğim tayt da buydu. Uzun saatler kullanmama rağmen herhangi bir deformasyon olmadı. Hala ilk günküne yakın bir kondisyonda, ezilmemiş bir şekilde duruyor. Taytın seleye oturduğunuz yere denk gelen kumaş kısımda herhangi bir aşınma, delinme vb. olmadı. Dış yüzeyini de kaliteli yapmışlar. Ayrıca, taytın üzerinde iki adet reflektörlü olma özelliği bulunan S logosu var. Biri bel, biri de bacak kısmında. Hiç yoktan iyidir denebilir. Taytın tek kötü özelliği bu sanırım. Biraz daha belirgin hale getirebilirlerdi bunları. Ben, taytın geçen sezona ait olan modelini kullanıyorum. Belki de yeni modellerinde daha belirgin hale getirmişlerdir.

S-Wrap Cork Gidon Bandı

Eldiven kullanmayı sevmeyen biriyseniz ve yumuşak bir gidon bandı arıyorsanız, S-Wrap Cork model gidon sargısı tam size göre. Specialized markasına ait olan bu modelin farklı renklerinde olanlarını kullandım. Hala da kullanıyorum. İçindeki küçük mantar dolgular sayesinde oldukça konforlu bir tutuş sağlıyor. 40cm veya 42cm ölçülerinde bir gidon kullanıyorsanız ve sargı geçişlerini geniş değil sık tutarsanız, daha da yumuşak bir tutuşa sahip olabilirsiniz. Biraz itinalı sardığınız müddetçe sargı eksik kalmaz ve tıpasını takıp sıkıştırabilirsiniz. Kırmızı, beyaz ve siyah renkte olanlarını, Aktif Pedal internet sitesinden veya mağazalarından satın alabilirsiniz. Fiyatı ve performansı örtüşüyor. Ben oldukça titiz biri olduğumdan, gidon sargılarımı belirli aralıklarla çamaşır makinesine atarım. Hele beyaz olanı kullanıyorsam, bu süreç daha da sıklaşır. Pis ve solmuş renkte gidon bandı kullanmayı sevmiyorum. Bugüne kadar çamaşır makinesine defalarca atmama ve farklı sıcaklık değerlerinde yıkamama rağmen herhangi bir zarar görmediler. Zarar gören bantlar oldu ancak onlar farklı markaya aitlerdi. Bu marka ve modelde herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Diğer yandan; eğer bantı geniş aralıklarla esnete esnete sarmak isterseniz, sizi yarı yolda bırakmaz. Gereğinden fazla uzatmıyorsanız, bir anda yırtılarak elinizde kalmaz. Bundan da emin olabilirsiniz.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Swissclean Jant Silgisi

Muhtemelen Türkiye'de bulamayacağınız ve yurt dışından sipariş etmeniz gereken, Swissstop markasına ait ve orijinal ismi Swissclean Rim Cleaner olan bu silgi sayesinde jant çemberlerinizi pırıl pırıl ve mümkün mertebe pürüzsüz yapabilirsiniz.

Fren pabuçları konusundan uzman olan Swissstop markasının üretimi olan ve su zımparası ile aynı görevi gören bu silgi hiç pahalı bir şey değil. Bence herkesin bir kenarda bulundurması gereken bir ürün. Jantlarınızı elden çıkaracağınız zaman fren yüzeyini bununla temizleyip satmaya kalkarsanız, karşı tarafta çok temiz ve iyi bakılmış bir jant sattığınız izlenimini oluşturabilirsiniz. Kullanım şekli oldukça basit. Bildiğimiz silgi gibi kullanıyorsunuz. Biraz bastırarak jant çemberini temizliyorsunuz. Belli aralıklarla silginin kendi yüzeyinde biriken siyahlığı ve jantın çemberinde biriken silgi artıklarını parmağınızla silmeniz yeterli olacaktır. Ben silginin uzun kenarının yarısıyla temizleme yapıyorum. Yani, silgiyi yatay tutuyorum. Böylece aynı alandan bir kere geçmem yeterli oluyor. Dikey yaparsanız daha küçük bir yüzeyi silmiş oluyorsunuz. İki kere geçmeniz gerekebilir. Nasıl kolayınıza geliyorsa artık.

Oldukça sert ve dayanıklı bir yüzeyi bulunan bu silgi, öyle çok kısa bir sürede bitmiyor. Kullanmaya başlamadan önce kuru bir bezle jant yüzeylerinden birer tur geçin. Sonrasında temizleme işlemine başlayabilirsiniz. Jantınızın fren yüzeyini silerken, çemberin temizlenmediği hissine kapılmayacağınızı garanti ediyorum. Eğer çok harap durumda bir jantınız yoksa, silmeye başlar başlamaz parlaklığı görürsünüz.

21 Ocak 2014 Salı

Yurt Dışı Sitelerinden Nasıl Alışveriş Yapılır?

Uzun süredir bisiklet ile ilgili hemen hemen tüm alışverişimi internet üzerinden gerçekleştiriyorum. Bisiklet formalarından, iç ve dış lastiklere; fren setinden, pompaya kadar aklınıza gelebilecek pek çok şeyi sipariş etmişliğim var. Hangi sitelerden alışveriş yaptığımı ve nelere dikkat etmeniz gerektiğini size aktarmak istiyorum.

İnternetten alışverişi sıkça yapacaksanız, öncelikle bir PayPal hesabı edinin. Kartlarınızı oraya tanımlayın. Alışveriş yaparken cüzdandan kart çıkar, numara gir vs. işlemlerle uğraşmazsınız. Hemen hemen bütün siteler PayPal ile çalışıyor. Ayrıca Türkçe destek veren müşteri hizmetleri de mevcut. Yanlışlıkla ödeme yaparsanız, arayıp hemen iptal ettirin olsun bitsin. PayPal hesabınıza adres ve kart bilgilerinizi tanımladıktan sonra, kartınızdan sembolik bir tutar çekiliyor. İnternet bankacılığından dönem içi işlemlerinize bakıp, o çekimin referans kodunu not alıyorsunuz. O kodu PayPal hesabınıza girdiğinizde, o kart aktif hale geliyor. Herhangi bir yerden alışveriş yaparken tek yapmanız gereken PayPal bilgilerinizi girmek. Eğer birden fazla kart tanımladıysanız, hangisinden çekmek istediğinizi de soruyor. Her şey basit ve hızlı. Karışık geldiyse, geleneksel yoldan kredi kartınızla devam edebilirsiniz. Her alışverişte kart bilgisi girmek de hoşunuza gidiyor olabilir. Orası size kalmış.

Türkiye'de en az çeşidi bulunan ve yurt dışından en çok sipariş edilen şeylerin başında bisiklet formaları geliyor. Bisiklet forması alırken beden konusunda şüpheleriniz olması çok doğal. Bunun için, elinizde size en iyi oturan formanın ölçülerini bir kenara not alın ve o ölçülere göre hareket edin. O formanın kesiminin nasıl olduğu da önemli elbette. Aynı bedende ve aynı marka olan iki formanın biri daha sıkı biri daha bol durabilir. Bu, ya formanın kesimiyle ya da yarım fermuar veya tam fermuar oluşuyla ilgili olabilir. Bunlara dikkat edin. Örneğin; Santini formalarımın yarım fermuar olanı ile tam fermuar olanı aynı beden olsa da, tam fermuar olanı birazcık daha bol durabiliyor. Bu tip nüanslar olabiliyor. Üşenmeden ölçüleri belirleyin ve ona göre alışveriş yapın. Sonra formayı geri göndermekle falan uğraşırsınız. Hiç gerek yok.

Kargo ve gümrük meselesi de akıl kurcalayan meselelerin başında geliyor. Teorik olarak, 30 EUR ve üzeri tüm alışverişlerinizin gümrüğe takılması ve sizin gümrüğe gidip, o vergiyi ödeyip, ürünü öyle almanız gerekiyor. Eğer DHL Express, Fedex, UPS gibi özel kargo şirketlerini işaretlemediyseniz, kargonuz daha düşük bir ücretle, daha uzun bir sürede ve buraya girişinde PTT kontrolüne geçecek şekilde kargo sürecine girer. Gümrük sınırının altındaysa, PTT kapınıza getirir. Değilse ve gümrüğe takıldıysa, PTT size bir kağıt yollar ve sizi ürünün bulunduğu gümrüğe davet eder. Gider, 18% gümrük vergisi ve ek masraflara ait ödemeyi yapar, ürünü teslim alırsınız. Özel kargo şirketlerinden biriyle kargolattıysanız, ürün gümrüğe takılsa dahi sizi ararlar ve haber verirler. Kapıya getirirler ve kapıda nakit, kredi kartı artık nasıl isterseniz gümrük ödemesini yaparsınız. Bir yere gitmenize gerek kalmaz. Bu arada, 30 EUR tutarını sadece ürün için kullanıyorsunuz. Siparişiniz kargo dahil 85 EUR tuttu diye üzülmeyin. Bunun 11 EUR tutarı kargoysa, paketiniz gümrüğe takılmaz. 

Kargo seçenekleri arasında tercih yaparken, takip numarası verileni seçin. Standart gönderimi seçseniz de, size bir takip numarası veren siteler var. Yani, illa özel kargo şirketleri ile yollatmanız gerekmiyor kargonuzu takip edebilmek için. Mesela geçen hafta Merlin'den sipariş verdim. Royal Mail ile yolluyorlar ve takip numarası iletiyorlar. Paket Türkiye'ye giriş yaptığında, verilen takip numarasını PTT'den takip edebiliyorsunuz. Takip numaranız olmaz ise, yollanan ürünün kaybolması halinde onu bulmanız mucizelere kalıyor. Sahibinden'de bazı kimseler bu kaybolan ürünleri satıyor. Neler oluyor, nasıl ellerine geçiyor bilmiyorum. Ancak, birden fazla kere, kaybolan siparişini burada bulan kimselere denk geldim. 10 TL daha fazla verin, takipli yollatın derim ben. En azından, ürün adrese gelmezse elinizde hesap sorabileceğiniz bir takip numaranız olsun.

Bazen aynı kargo gönderim şeklini seçtiğiniz halde kargo tutarında değişiklikler fark edebilirsiniz. Bunun ürün içeriği ile ilgisi var. Katlanamayan bir dış lastik sipariş ettiğinizde sizden alınacak kargo ücreti ile, iki tane iç lastik, bir pompa vb. şeyler içeren siparişinizin kargo ücreti aynı olmayacaktır. Bir de, alışveriş yaparken gönderim yapılacak ülkeye bağlı olarak, sitede size sunulan fiyatların değiştiğini belirtmem gerek. Mesela; Schengen bölgesine dahil bir siteden alışveriş yapmak istediğinizde, gönderim ülkesini Almanya seçerseniz farklı, Türkiye seçerseniz farklı fiyat görürsünüz. Türkiye'yi seçtiğinizde, o üründeki vergi miktarı düşmüş oluyor. Burada da gümrüğe takılmayacak bir şekilde sipariş oluşturduysanız, ürüne hiç vergi ödemeden sahip oluyorsunuz. Ebay'den alışveriş yapacak olursanız ve tutar fazlaysa, düşük tutarlı fatura kestirin veya faturayı ikiye bölmesini rica edin. Birini postayla, birini ürünle göndersin. Önemli olan, ürünle beraber gelecek faturanın 30 EUR tutarının üzerinde olmaması. Fatura meselesine takık bir satıcı değilse, hediye olduğunu belirtip göndersin. Bu tip yollarla gümrük ödemekten kurtulabilirsiniz.

Burada her şey pahalı diyor ve yabancı alışveriş sitelerinden kargosu da dahil olacak şekilde bir alışveriş yapmaya kalktığınızda daha az ödeyeceğinizi düşünüyorsanız, yazının sonunda paylaştığım sitelere bir bakmanızı tavsiye ediyorum. Madem bu işi yapacaksınız, fiyat karşılaştırma konusunda uzman olmalısınız. Eğer ödeyeceğiniz para, nakit olarak elinizde mevcutsa; yurt dışı sitelerinden alışveriş yapmak, en avantajlı halini alıyor. Yoksa, kredi kartınızla bu sitelerden tek çekim yaptığınız işlem için buradaki bankanızla görüşüp komisyon veya faiz ödeyerek taksitlendirme yapmanız gerekiyor. Ödediğiniz tutar, buradan taksitli satın aldığınız fiyatın hala altında kalıyorsa tamamdır. Daha yüksek oluyorsa, hiç uğraşmadan buradan alın.

Bu arada, bildiğiniz üzere döviz fiyatları arttı. Türkiye'deki hemen hemen tüm bisiklet mağazaları, bu artıştan önce düşük kur üzerinden sipariş ettikleri yeni sezon veya eski sezon ürünlerini mağazalarına yerleştirdi. Fiyatlar, yeni de olsa eski de olsa, mevcut döviz kurları sayesinde sattıkları ürünlerden biraz daha fazla kazanacaklar. Yani, bu aralar yapacağınız alışverişlerde ödediğiniz para ile o firmanın kazancını yükseltmiş oluyorsunuz. Bu bilgiyi aklınızın bir köşesinde bulundurun. Paranız cebinizde hazırsa, alışveriş yaparken daha sıkı pazarlık yapmakta fayda var.

Bizzat alışveriş yaptığım ve size tavsiye edebileceğim güvenilir sitelerin listesi:

20 Ocak 2014 Pazartesi

Sıvılı İç Lastik Nedir?

Siz de benim gibi lastik değiştirme işinden nefret ediyorsanız, sıvılı iç lastikler oldukça hoşunuza gidecektir. Ağırlık konusuna takık değilseniz, bu iç lastiklerden kullanmanız sizin yararınıza olacaktır. Derin ve geniş jant kesiklerine bağlı patlamalar haricinde, hemen hemen tüm lastik patlaklarında iş görüyor.

İç lastiğin içinde bulunan koyu kıvamlı bu sıvı, hava ile temas edince daha da koyulaşıyor ve kuruyor. Pıhtılaşma gibi düşünebilirsiniz. İlk etapta lastik biraz iniyor ancak patlağın olduğu yeri saptayabilirseniz, o kısım aşağı gelecek şekilde tekerleği tutarsınız ve sıvı daha seri bir biçimde deliği kapatır. Lastiğiniz çok fazla inmemiş olur. Öyle çok uzun bir süre beklemeniz gerekmiyor zaten. Patlağın yerini saptayamazsanız da ziyanı yok. Lastik biraz daha fazla iner ama yine patlak kendi kendine kapanmış olacaktır. Pompayla şişirip yola devam edebilirsiniz. Patlak geniş ise, içindeki sıvı dışarı taşıp jantınızı kirletebiliyor. Bir mazgaldan geçerken iç lastiğim jant kesiği olmuştu ve iç lastiğin içindeki o sıvı, hava basıncının kuvvetiyle beraber dışarı fırlamıştı. Jantım epey kirlenmişti. Ufak çaplı delinmelerde oldukça işe yarıyor. Diken, cam vb. şeylerin batıp patlattığı lastikler, bu sıvı sayesinde kurtarılmış oluyor.

Hemen hemen her bisikletçide bunlardan bulabilirsiniz. Bazıları içi sıvı dolu bu iç lastikleri hali hazırda satıyor. Bazıları ise sıvıyı ayrı olarak satıyor. Tüpü satın alıp, iç lastiğinizin içine dolduruyorsunuz. Bu işlemi ilk etapta bisikletçiye bırakmanızda fayda var. Sıvı ziyan olmasın, siz sadece izleyin. Öğrendikten sonra kendiniz alır doldurmaya başlarsınız. Genellikle MTB ve tur bisikletçilerinin tercihi olan sıvılı iç lastikler, hem zamandan hem de paradan kazandırabiliyor. 

3 Ocak 2014 Cuma

Specialized Airtool Mini Pompa

Siz de benim gibi forma cebinizde duran kalın veya uzun pompalardan rahatsız oluyorsanız, bu veya bunun gibi ebatları olan bir pompa edinmenizde fayda var. Sürüş esnasında cebinizde olduğunu bile unutuyorsunuz. Ebatları ve ağırlığı, onu yanınızda taşımanız için oldukça ideal bir pompa haline getiriyor.

Yanında, kadronuzdaki matara yuvasına monte edilmesini sağlayan aparatı ile birlikte satılan bu pompanın, neredeyse her yerinde alüminyum kullanılmış. Yani, plastik bir üründeki dayanıksızlık veya kalitesizlik bunda yok. Valf ağzını çelikten yapmışlar. Hava sızdırmasın diye bir önlem olarak düşünebilirsiniz. Pompanın kendi kendine açılıp kapanmaması için, kapalı konumdayken biraz çevirdiğinizde baş kısmıyla gövde kısmı birbirine kenetlenmiş oluyor. Böylece, taşırken yekpare bir halde oluyor. Baş kısmı gövdeden kaymıyor. İnce sibop için üretilen bu pompayı, siboba taktıktan sonra kilitlemenizi sağlayan mekanizması oldukça iyi çalışıyor. Biraz dikkat ederseniz, neredeyse hiç hava kaçırmadan lastiğinizi şişirebilirsiniz. 120 PSI / 8.3 bar seviyesine kadar şişirme yapabilirsiniz.

Farklı renk seçenekleri de mevcut olan bu pompanın beyaz olanını bir yıldan fazla süredir kullanıyorum. Aktif Pedal'dan almıştım. Henüz herhangi bir sorun yaşamadım. 80 gram olmasına rağmen, güven veren bir yapısı var. 16 cm uzunluğu olan bu sevimli pompa, verdiğiniz paraya değiyor diyebilirim.

2 Ocak 2014 Perşembe

Çocuk Bisikleti Alırken Nelere Dikkat Edilmeli?

Sokaklarda neden daha fazla bisikletli görmediğimizi tartışıp duruyoruz. Sebeplerin çoğunu hemen hemen hepimiz biliyoruz. Güvenlik sorunu, trafik yoğunluğu, bisiklet yolu eksikliği vb. bisikleti cazip bir alternatif olarak sunmamızı zorlaştırabiliyor. Ancak bir başka önemli konu daha var: Çocuğun ilk bisikleti.

Çocuk Bisikleti Modelleri
Çocuğunuzun bisiklete dair ilk anıları güzel olsun istiyorsanız, çocuk bisikleti modelleri arasında iyi bir araştırma yapıp ona iyi bir çocuk bisikleti almalısınız. Sürekli bozulan, hantal ve çocuğunuzun boyuna göre olmayan bisikletler, çocukta bisiklete karşı bir sempati oluşmasına engel olabilir. Peki ne yapmalı? Öncelikle, büyüyünce de kullanır diye düşünerek, çocuğa boyuna uygun olmayan bisiklet alma eğilimini bir kenara bırakmak gerek. Yanlış boyda bisiklet kullanımı, çocuğun kas ve kemik gelişiminin önemli olduğu bu dönemlerinde, vücudunda olumsuz etkiler yaratabilir. Bisiklete binerken ağrı çeken bir çocuğun, bir süre sonra bisiklet dendiğinde aklına gelecek ilk şey bu ağrılar olacaktır. Bisiklet mağazaları ile görüşmeye giderken, çocuğunuzu yanınıza alın. Bisikletlerin üzerine otursun, denesin. Kollarının uzanış mesafesine ve ayaklarının yere basış şekline dikkat edin. O esnada satış personeli sizi yönlendiriyor olmalı. Hangi boyda iken hangi bisiklete binmesi gerektiğini size açıklayacaktır. Bırakın size bisikleti iyice anlatsın. İlgisiz davranıyorsa, bir başka yere gidin. Çocuğunuzun ilk bisikleti oldukça önemli bir konudur ve buna en az sizin kadar önem veren kişilerden bisiklet almaya özen gösterin. Mağazadaki diğer bisikletlere kıyasla, çocuk bisikletleri daha ucuz olduğundan, satış personelleri genelde yeterli ilgiyi göstermezler ve aceleci davranabilirler. Ancak, kaçırdıkları bir nokta var ki çocukluğunda seçtiği o marka, o çocuğun sempati duyacağı ve muhtemelen bir sonraki bisikletinde de seçeceği marka olacaktır. Yani sizin o mağazadan memnun ayrılmanız, aslında o mağazanın geleceğe yatırımıdır.  


Çocuk Bisikleti Seçimi


Bisikleti seçerken az önce de dediğim gibi çocuğunuz mutlaka yanınızda olsun. Kendi seçsin. Kendi kafanıza göre aldığınız bisikleti, onun beğenmeme ihtimali var. Çocukların algıları bizimkiler gibi değil. Bisiklette neyi sevip sevmeyeceğini önceden kestirmeniz zor. Sürpriz yapmak için eve getirdiğiniz bisiklet, bir anda boşa harcanmış bir paraya dönüşebilir. Bırakın çocuğunuz ilk bisikletini tamamen kendi insiyatifini kullanarak alsın. Hem böylece, sorumluluk duygusuyla hareket etmesini ve bisikletine daha özenli bakmasını da sağlama ihtimaliniz artmış olur. Götürdüğünüz mağazada satılan bisiklet markalarını biraz araştırın. Yeterli sayıda alternatif sunuyorlar mı diye bir bakın. İyi bir çocuk bisikleti istiyorsanız, biraz daha fazla para vermeniz gerek. Kullandığınız telefon bir alt model olsun ama çocuğunuzun kullandığı bisiklet iyi olsun. İyi bir bisiklet demek, bisikletin boyasında kanserojen madde olmaması, bisikletin daha güvenli olması ve çocuğunuzun ihtiyaçlarına daha uzun süreler cevap verebilmesi demektir. Sürekli bozulan bir bisiklet, hem bütçenize hem de çocuğunuzun hevesine zarar verir.

Çocuk Bisikleti Satın AlmakÇocuğunuz muhtemelen kask takmak istemeyecektir. Ona bunun neden önemli olduğunu anlatın. Gerekirse, bisiklet almaya gitmeden önce bisiklet yarışlarından videolar izletin. Koca koca adamların ve kadınların kask taktığını görünce, onları örnek almak isteyecektir. Bisiklet ve kaskın ayrılmaz bir bütün olduğunu kavramasına yardımcı olun. Rahat bir kask takmasında fayda var. Üzerinde sevdiği çizimler olursa, daha hevesli kullanmasına yardımcı olabilir. Eğer çocuğunuz çok küçükse, yine bir güvenlik önlemi olması açısından, bisikletin aynakol dişlisini kapatan ya da komple zinciri de kapsayacak şekilde koruma sağlayan siperlerin takılı olduğu bisikletleri tercih etmenizde fayda var. Aldığınız bisikleti tamamen hazır halde satın aldığınızdan emin olun. Çocuğunuzun her an yanında olamazsınız. Sık sık problem yaratan, ayarları bozulan bir bisiklet ile yola çıkmasına izin vermeyin. Tüm vidaları yeterince sıkı, pedalları gevşemeyecek şekilde ayarlı, varsa vitesleri kusursuz geçen bir bisiklet, çocuğunuzun sürüş keyfini yükseltecektir.

Sürüş bittikten sonra bisikleti bir kenara atıp bisikletini orada unutmasına izin vermeyin. En azından, belirli aralıklarla bisikletini temizlemesini tembih edin ve hatta siz de oturup onunla beraber temizleyin. Bunu bir oyun haline getirin. Mümkünse bunu kendi habitatında yapmasını sağlayın. Eğer bisiklet çok pis değilse, kendi odasında yere sereceğiniz eski bir bezin veya gazete kağıtlarının üzerinde temizleyebilirsiniz. Bu, onun bisikleti iyiden iyiye benimsemesine yardımcı olacaktır. Bisikletine özensin ki, ona bir sonraki binişi için sabırsızlanır hale gelsin. Bir kenarda pis ve çamurlu halde duran bisikleti gördüğünde hissedecekleri ile pırıl pırıl bisikleti gördüğünde hissedecekleri arasında fark olacaktır. 

Çocuğunuz bisikletten mutlaka düşecektir. Bunun için ona kızmayın. Herkes düşüyor. Düştü diye azarlarsanız, bir sonraki binişlerini iple çekmemeye başlayabilir. Düşme riskinden dolayı, bisiklet ona git gide daha uzak bir fikir gibi gözükmeye başlayabilir. Eğer çocuğunuz bir aksesuar almak isterse, karşı çıkmayın. Bisikletini kişiselleştirmesine izin verin. İstediği zili alsın, istediği ışığı taksın. Hevesini kırmayın. Bisiklete binmenin, ona sahip olmanın motivasyonu tamamen hevesten gelir. Bunu unutmayın.